25 Kasım 2012 Pazar

Tükürmek Serbest

Bu yazı, bu şarkı ile tavsiye edilir.
http://www.youtube.com/watch?v=lpk5U70MQBg

İstanbul'da daracık yollarda yürümek o kadar zor ki. Yürüyebileceğiniz kaldırım yok, yoldan yürümek zorundasınız.
Yetmez, o daracık yollardan geçen arabalar yarışçı edası ile yanınızdan geçip gider.
Kendinizi bir bilgisayar oyununun içinde hissedersiniz.
Görev : Araba çarpmadan gideceğiniz yere varabilmektir. Zorlu bir parkur.
Özellikle hamile olarak geçirdiğim bu dönemde bu parkuru almak çok daha zor oluyor.
Bilinçsiz sürücüler, deli gibi araba kullanırken asla "yaya"ya saygı göstermiyor.
Geçenlerde eve dönerken yine böyle bir sürücü ile karşılaştım. Yanında kız arkadaşı vardı, yaklaşık 25-30 yaşlarında bir delikanlı.
Yokuş aşağı öyle hızlı geliyordu ki durabilecek gibi değildi.
Çığlık atıp "ne yapıyorsun sen" diye bağırdım.
Sonra cam açık, tek eli dışarda "ne var yeeeeaaaa" gibi yavşak bir cümle kurdu.Onun için normaldi her şey.
Elimde bir kaç torba vardı, ya o torbaları atacaktım suratına, ya da başka bir şekilde sinirimi çıkaracaktım.
Birden bire bir kaç tane şeyi hızlıca düşünüp nasıl intikam alacağımı bulmuştum.
Tükürüverdim. Evet yanlış okumadınız, gayet güzel tükürdüm arabasına.
"İçimdeki çocuk" la çok eğlendik.Bence gayet güzel bir intikamdı.
Ancak bunu yaparken hesap etmeniz gereken bir kaç nokta var.Beynim, hızlıca bunları kontrol edip, "güvendesin" demişti.

1- Ayağınızda rahat ayakkabılarınız olsun, koşabilecek durumda olun.
2-Çevre esnafı olsun yakınlarda.Koşarak onlara sığınabilirsiniz.
3-Arabayı bırakıp, peşinizden gelemeyeceğine emin olmanız lazım. Bu hayvan şöförü panik yapabilecek arkada bir takım korna çalan arabalar olması lazım.

Bazen insanları kendi adaletimle cezalandırıyorum. Bu aralar yeni bir teknik daha buldum.
Pet şişe, şemsiye ya da fırlatabileceğim bir şey ile geziyorum.
Böyle "öküzlük" yapan insanlara fırlatıyorum pet şişeyi.
Bu söylediğim kurallar çerçevesinde siz de uygulayabilirsiniz.Kim bilir, belki bir gün "yaya" ya saygı gösteren araba kullanan insanlarımız olur.

Kendi adaletinizi sağlamanız dileği ile,
dinamikanne

18 Kasım 2012 Pazar

Annem Hakkında


Bu yazı ile bu şarkı tavsiye edilir
http://www.youtube.com/watch?v=1xMjyJO6nFc
"Sağlık olsun" cümlesi ne önemli bir cümledir.
Canım sıkıldığında, üzücü bir olay yaşadığımda hep sağlık olsun derim.
Tabi bazen bunu söyleyebileceğin durumlar olmuyor.Çünkü sağlık olmuyor ve onun için uğraşıyorsun.
Annemin rahatsızlıklarından dolayı uzun süredir sağlık meselesinin öneminin farkındayız.
Çok konforlu bir hayat yaşadığı söylenemez bu konuda.Ne ararsanız var.Şeker,kalp,tansiyon,guatr...
Buna rağmen hep çok güçlü bir kadın oldu.Hastayım deyip, bir kenara çekilmez mesela.
Organik besinler üretir; salçalar,reçeller,tarhanalar,turşular. Belli dönemlerde eve belediye gelse, ruhsatsız iş yapmaktan içeri bile alabilirler annemi.
Çünkü yaptığı şeyi kendisine göre yapmaz.
Hep çoook yapar.5 evlat anası, artı kendi evi 6 haneye bu ürünlerden yapar.Hatta ablalarımın arkadaşlarına da yapardı eskiden.Hem de büyük bir aşkla.
Zerzavatçılar tanır annemi, yanında parası yoksa borç yapar, çuvallarla terasa çıkarttırır  "mamulleri".
Bahçecisi vardır, taze sebze meyve ondan gelir.
6 haneye organik domates, biber alır.
Ablamla aynı binada çalıştığımız için ablamı gördüyse benim erzakları ona, beni gördüyse onunkileri bana verir.
Plazada domates, biber torbalarının bulunması bu yüzdendir.

Bir ardiyesi vardır, her şey oradadır.Hak geçmez, herkese eşit böler.
Allah korusun savaş çıksa bizim makarna depolamaya ihtiyacımız yoktur.
Annem 5 yıllık kalkınma planını yapmıştır çünkü.
İlk evlendiğim dönemde marketten 3 domates, 5 biber aldığımda "ayıp ayıp, gülerler arkandan" derdi.
Kilolarca almaya alışık olduğundan, bir kaç adet almayı ayıp sayardı.

Ve şimdi anne olacağım.
Erişte nasıl kesilir, baklava nasıl açılır, turşuya sirke mi- limon mu daha çok yakışır bunları bilmek lazım.Bildiklerim var elbet.

Bakalım kız büyüsün, anneanne ve yine çok becerikli babaanne'ye emanet ederim.
Onlar "mamullere " göre  mevsimsel çalışmalar yapıyorlar.
İyi ki varlar ve çook uzun süre birlikte olmak nasib olur inşallah...

Sevgiyle
dinamikanne

İsim annesi-babası olmak isteyen ?


Bu yazı, bu şarkı ile iyi gider...
http://www.youtube.com/watch?v=kKRY27Bv82s

Terazi burcu kadını olarak, 3 ay sonunda bir isim bulmuş olmama şaşırmıştım zaten.
Cinsiyeti öğrendikten sonra isim aramaya başladık.Bir akşam elimi karnıma götürüp, "sana ne isim koyalım kızım,ismini sen seç" dedim.
O hafta bir sabah uyamdığımda iki isim vardı aklımda; Mercan ve Hira ...
İsim olarak bebeklere konuyor muydu bilmiyordum ama iki isimi de çok beğenmiştim.
Fatih'e söylediğimde biraz daha düşünelim demişti.İsim bulana kadar Mercan diyeceğim ben dedim.
Gün geçtikçe bu isime çok alıştık.
Güçlü bir isimdi bana göre.
Çok güzel görünümlü,denizin altında yaşayan (pnomotorax geçirdiğim için denizin altında olması bile başlı başına güçlü olduğunu gösteriyor bana), söylemi kuvvetli, az bulunan, ilk söylendiğinde anlaşılan bir isim.
6 aya kadar çocuğa Mercan dedik, tüm çevrem alıştı ve beğendi.Ailelerimiz dışında.
6 ay sonrasında Mercan'ı değiştirmeye karar verdik.
Şimdi isim bakıyoruz.Tüm arkadaşlarım,ailem seferber.
Ama bir türlü bulamıyoruz.
Aradığım şey çok mu fazla?

1-ilk söylendiğinde net olarak anlaşılan
2-anlamı güzel
3-az duyulan
4-içinde mümkünse ş,ç ğ,ü gibi harfler olmayan
5-soyismimize uyumlu
6-gayrimuslim isimleri çağrıştırmayan
7-dönem ismi olmayan (bazı yıllar,bazı isimler çok fazla koyuluyor.çocuk okula başladığında sınıfında 5 tane aynı isimden olmasın mesela)
8-unisex olabilir,buna takıntılı değilim...

Şu ana kadar bu kriterler ile aradığımı bulamadım.
Belki bir-iki tanesini esnetmek zorunda kalabilirim.
Sizin aklınıza gelen var mı?
Belki de kızımın isim annesi ya da babası siz olursunuz...

Sevgiler,
dinamikanne


13 Kasım 2012 Salı

Bebeğimizin Geleceğini Nasıl Öğrendik

bu yazı, bu şarkıyla tavsiye ediliyor :) (bu şarkıyı dinlerken baba olacağını öğrendi )
Athena - Ben Böyleyim
http://www.youtube.com/watch?v=p3SAKBg9KPM&feature=related

Eşimle 2005 yılında tanıştık. 3 gün içinde evlenmeye karar verdik,  11. ayda evlenmiştik.
Muhteşem bir tanışma hikayemiz var... Ancak bu yazıda başka muhteşem bir hikaye anlatacağım.
Evliliğimizin tadını çikartmak, kariyerimizde belli bir noktaya gelmek, seyahat etmek, bebeğimizi daha iyi koşullar altinda yetiştirebilmek için uzun bir süre bebek düşünmedik.
Bebeklere ve çocuklara cok alışkındım. 7 tane yeğenim vardi ve hepsiyle ilgilendiğim süre zarfini toplamış olsam 2 tam çocuk büyütmüş sayılırdım.
2012 Mayis ayında bebeğimizin geleceğini öğrendik.
Nasıl öğrendiğimize gelince :
Bebek denemelerine baslamıştık.
Bebek deneyen çiftler : Öyle bir-iki denemede zırt diye çocuk olmuyor. Bebeğin olması mucize, olmaması normal. Bu nedenle zamana bırakın, o gelmek istediği en güzel zamanı seçiyor.
2012 Mayis ayında periyotumun üzerinden 3 gun geçmesine rağmen hamile olduğum hiç aklıma gelmedi.
Karin ve kasik ağrisi, asabilik durumu her ay çok tanıdık ve rutin bir histi.
Ancak 3 gün geçmesi de pek normal değildi. Test yaptım, test çift çizgiydi //
Testin fotoğrafini cektim.


Sevgilime nasil soylemeliydim?
3 gün sonra doğumgünüydü, o gün haber verebilirdim ancak bu muhteşem olayı icimde bu kadar süre tutamayacağimdan adım gibi emindim.
Akşam Dream tv'nin düzenlediği bir gece vardı ve ajanstaki ekip arkadaşlarım ile daha önceden bu partiye gitmeyi planlamıştık.O anda "ben gelemiyorum" da diyemezdim.Programı değiştirmedim.
Partiye gittik ve gecenin ilerleyen saatlerinde sevgilim gelip beni alacaktı.
Sahnede Athena vardı, bir-iki şarkı dinleyelim ve öyle çıkalım dedik.
O anda, testin fotoğrafını gösterdim.
Önce bu nedir elektirik prizi mi diye sordu, daha sonra kaç cizgi olmasi gerekiyordu diye çığlık attı.

Bu anı bir arkadaşım tesadüfen fotoğraflamış. İşte o an.

                                                      (Baba olacağını öğrendiği an)

Ilk ay, aynı heyecan ile yakın çevreye bu süreci anlatmak ile geçti. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Aklım bir karış havadaydı sanki.
Ilk işim dansı bırakmak oldu. Flamenco daha çok ayakların çalıştığı bir dans olduğu için hamilelik dönemine uygun değildi.Bebeğim için yaptigim ilk fedakarlıktı.
Çok ilginctir ki test yapmadan bir gün önce kendime günlük kullanim icin flamenco ayakkabısı modelinde bir ayakkabı almıştım.
Ertesi gün yeni ayakkabılarımı giyindiğimde hamile olduğumu öğrendim. İlerde anlatılmak üzere çok güzel bir anımız olmuştu.
Bu ayakkabıları çok nadir giyiyorum. Ayakkabılar, kutusunda kızımın ayakkarının 37 numara olmasını bekliyor. Gençlik ayakkabısı hazır.
Işte o efsane ayakkabılar.


Ilk 3 ay ;
Çok  erken uyudum, baş ağrıları, halsizlik, rutin değerlerimde düşüş, iştahsızlık yaşadım.
Kusma ve mide bulantısı olmadi, bu nedenle şanslıydım.
Daha önceden deneyimi olanlar, 4. Ay itibari ile enerjimin döneceğini söylüyordu, bunun için gün sayıyordum.
Ve bence hamileliğin "balayi" donemine geldik. En rahat, en iyi hissettigim dönem 4-6 aylik donem oldu.
Bu yazıyı yazarken 6. ay sonrasını henüz yaşamadım ancak çevremdeki hamile insanlardan hareket kabiliyetinin kısıtlandığını, nefes sorunu başladığını biliyorum.
3,5 aylıkken cinsiyeti öğrendik. Kiz. Hep ilk bebeğimin kiz olmasini isterdim.
5. ay itibari ile hamile yogasina basladim.
Bu sayede kendimi çok hafif , çok rahat hissediyorum. Ayrıca bebeğimle bağımı da kuvvetlendiriyor.
Hamileler ile birlikte vakit geçirmek bana iyi geliyor. Küçük sohbetler, tüm bebeklerin enerjisini hissetmek, gerçekten çok keyifli.
Ve 5,5 aylıkken başıma gelen bir olay nedeni ile bir atasözü öğrenmis oldum; “Her evlat anadan bir diş alırmış.” Dişim kırıldi ve doktor çekilmesi gerektiğini söyledi.
Çok korktum ama anestezi alabileceğim güvenli dönemdeydim.
Hatta dişçiye giderken göbeğimin üzerine kızıma bir not yazdim.
“ annene yardim et, disi cekilirken canı acımasın.”
Ve not gerçekleşti, minik meleğim yardim etti ve hic acimadan dişimi çektirdim.
13 Ekim’de doğumgünümde kızım bana dışardan hissedilebilen hareketler ile tepki verdi. En güzel doğumgünü hediyesi bu tekmelerdi.
Birgün, birinin tekme atmasına bu kadar çok sevineceğim hiç aklıma gelmezdi. Annelik duygusu, tüm ezberleri bozuyor.
Bu dönemin en güzel yanlarindan biri; kendini cok güçlü ve özgür hissediyorsun. Sanki her şeyi yapabilecekmişsin gibi.
İstediğin zaman gülüp, istediğin zaman ağlıyorsun. Duygularını istediğin gibi yaşıyorsun. Mekandan, insanlardan bağımsız.
Tüm bebek isteyen ebeveynlerin bu duyguyu yaşamasını dilerim.
Bol kahkahali,güneşli, enerji dolu günler geçirmeniz dileğiyle,
Sevgiyle,
dinamikanne

Hobiler Hayata Anlam Katar

Bu yazı, bu şarkı ile birlikte tavsiye edilir.
http://www.youtube.com/watch?v=vY7sabq_C1U

Bilenler bilir. Her yaşadığım şeyin çok güzel bir hikayesi vardır.
Hep çok kıymetli hikayeler sarar çevremi. Ya da ben her şeye o gözle bakarım.
Çok fazla boş duramayan bir insanım. Sürekli aklımda bir şeyler vardır.
Hayal kurarım ve uygulamaya çalışırım.
Hamilelik öncesinde dans ediyordum.

Flamenco! Ateş,aşk,kin,nefret,tutku…
Tüm duyguları barındıran farklı bir disiplin. Çok emek vermek lazım.
Dans hocalarımızdan birinin söylediği bir şey vardır flamenco ile ilgili. Çok doğru bulurum. “Ben 30 yıldır dans ediyorum, sahnede yarım saati geçemez yapacağım doğaçlama” der. Alt beden ayrı,üst beden ayrı disiplindir. Kolay gibi gözükür,ama en zor danslardan biridir. Belki de en zoru.
Benim yolum nasıl mı kesişti flamenco ile?
Çok etkileyici bir hikaye bence.
Yeni evlendiğim yıldı. Yeni bir hayat, yeni bir düzen.
Bu arada evlilik bence muhteşem bir şey.Deneyimlerimi paylaşacağım ama bu yazıda değil.

Penolope Cruz’un oynadığı, Almodovar’ın yönettiği “Volver” i izliyordum.
Sevgilim çalışma odasında çalışıyordu,ben salondaydım. Ağlama sesime koşarak geldi.
Penolope’nin Estrella Morente sesinden Volver şarkısını söylemesine tanık olmuştum ve kendimi durduramıyordum.

Beni çok etkilemişti.Penolope’nin palması (flamencoda alkış ile tutulan ritm), Estrella’nın büyülü sesi …
Hani " bir film izledim, hayatım değişti " derler ya…Evet, öyle oldu bana.

Daha sonra flamenco okullarını araştırdım İstanbul’da.
Bir yer buldum, oraya başlayacaktım.Önden bir ders izlemeye gidecektim.
O gün ofisten çıkıp Beyoğlu’na geldim.Biraz vaktim vardı.
Öylesine mutluydum ki…Kendim için bir şey yapacaktım ve bu beni çok heyecanlandıran bir şeydi.
Çiçek pasajında kendime midye ve güzel bir kadeh içki ısmarladım.O anki heyecanımı hala hissediyorum bunları yazarken.
Yemek sonrası okula doğru gittim. Bir kadın vardı.Metronom ile birlikte ayak ritimleri çalışıyordu. Tika da tika ta taa taa ! Öyle etkileyici bir havası vardı ki…Orta yaşlarda, beline kadar uzun, örgülü saçları, siyah belden oturma bileklere kadar inen eteği…
Aynanın karşısında salınıyordu, bilekleri yukardan aşağıya bir kuğu gibi iniyordu.
Çok zarif bir kadındı.Arzu’ydu bu kadının ismi.Oradaki sohbetimizde laf lafı açtı ve eşinin bizim nihah davetiye tasarımlarımızı yapan Ersu Bey olduğu ortaya çıktı. Yıllar sonra aynı sınıfta kesişecekti yollarımız.
Daha sonra ders başladı. Isınma hareketlerini yine çok güzel bir kız yaptırıyordu. Uzun boylu, çok güzel yüzlü, harika duruşlu biri. İsmi Suna.(Elle'de harika ayakkabı tasarımları yapan ve kızımın ilk gençlik ayakkabısını tasarlayan kişi)

Yolumuz bir kaç yıl sonra başka bir okulda kesişecekti onunla da.
Ve ders başladı.Flamenco hocası Melek, metronom eşliğinde tüm öğrencilere teknik çalıştırıyordu.
Ayakkabılar özeldi, çivili ayakkabılar! Ahşap zeminde yankı yapıyordu. Aralarda çatlak ses çıksa da tüm sınıf aynı tok sesi ve uyumu yakalamaya çalışıyordu.
Dedim ya, çok zor bir dans flamenco. Bir hareket için saatlerce çalışman gerekir.
Ve işte beni içine almıştı flamenco. Ben de bu dansı yapmak istiyordum.
Dersi izlemeye gittiğim gün Pazartesi idi.Salı günü, yani ertesi gün başlıyordum derslere.
Hayatımın amacını bulmuştum.Ayaklarım yerden kesiliyordu.
Eve geldim, eşime anlattım.O da gözlerimdeki ışığı görünce çok sevindi.
Ertesi gün ofiste arkadaşlarıma söyledim. Bugün benim günüm diye.
Ve öğleden sonra masamda otururken birden öksürmeye başladım.
Çok kuvvetli bir öksürüktü, sanki içimden bir şeyler kopuyordu.

Ölüyordum, yok oluyordum.
Taksiyle hastaneye giderken yanımda Sibel vardı.Ofisten çalışma arkadaşım, melek insan.
Taksi şöförü ” yeldir abla,korkma” dedi.
Değilmiş. Pnömötörax nam-ı diğer PX ve yine nam-ı diğer ciğer sönmesiymiş bana olan.
Bu başka bir hikaye, bunu başka bir yazımda anlatacağım.
Acil ameliyat oldum ve ameliyattan çıkar çıkmaz ne yaptım biliyor musunuz?
Flamenco okulunu aradım ve ben dün gelmiştim, bugün derslere başlayacaktım ama ameliyat oldum, o yüzden gelemiyorum dedim.
Ve 19 Mart 2007, flamencoya başlangıç tarihi olarak geçmedi elbette tarihe.

PX geçirdiğim tarih olarak geçti kayıtlara.
Eylül 2007′ de Etnik 34 ile kesişti yolum. Muhteşem dansçılar ; Manuel Reina & Işıl Reina.
Hamilelik serüvenine kadar da onlar ile devam etti. Arada farklı workshoplar, farklı hocalar ile de çalıştım.
Güzel, heyecanlı, görkemli gösteriler.Sıcacık insanlar…Ve tek bir tutku. Flamenco !


Hamile olduğumu öğrendikten hemen sonra ara verdim. Bu kadar çok sevdiğim bir uğraşa ara vermek bir boşluğa düşürdü beni.
Evet, bir mucize bekliyorduk, bebeğimiz geliyordu ancak boş boş oturmak bana göre değildi.
Evi değiştirelim, mobilyaları mı yenilesek, yazlık mı alsak gibi sonu gelmeyen araştırmalarım sevgilimi yormuş olacak ki bana yeni bir uğraş buldu.
Canım sevgilim, doğumgünümde çok güzel bir şey hediye etti. Nasıl resim yapılır kitapları, eskiz defterleri, sulu boyalar, kuru boyalar, yağlı boyalar, fırçalar. Ve bir palet.

Paletleri çok severim.
20121021-161659.jpg
Bakalım benden iyi ressam olur mu bilemem ama kızımın odasını yapacağım resimlerin süsleyeceği şimdiden çok net.
İsterseniz size de bir tablo yaparım.

Sevgiyle,
dinamikanne

Blog Yazmaya Nasıl Başladım

Bu yazıyı okurken bu şarkı önerilir :) Başlangıçlar için...
http://www.youtube.com/watch?v=0xz8QWR3Z8o

Herkese Merhaba,

Uzun zamandır bir blog yazmayı düşünüyordum ancak bir türlü fırsat bulamamıştım.
Bebeğimin olacağını öğrendiğim zaman “evet tam zamanı” dedim.

Yine de aksiyon almam 6 ayı buldu.
Şu anda bebeğim karnımda, çekirdek aile 2012′nin son deniz tatilini yapıyoruz.
(Kaldığımız otelde sabaha böyle uyanıyoruz)

Burada bebeğimden,sevgilimden,ailemden ve benden bahsedeceğim.
Çok beğendiğim bir söz vardır, bununla noktalamak istiyorum bu yazıyı.
“Ama olsun,pişman değilim.Zaten ben bunları anı olsun diye yaşadım!”
Anı olsun diye yazıyorum.
Sevgi ve ışık ile kalın !
diye yazmıştım ilk yazımı 20.10.2012 tarihinde.
Başka bir blog servis sağlayıcısından, başka bir isimle açmıştım bu blogu ilk olarak.
Daha sonra aldığım ismin twitterda bir kullanıcıya ait olduğunu gördüm.
Bu nedenle kendime beni anlatan başka bir isim aradım.
Aman Allah'ım, bütün kadınlar blog yazıyormuş meğer.
Aklınıza gelebilecek tüm isimler alınmış.
Daha sonra "dinamikanne" nin kullanılmadığını keşfettim.İşte ben dedim :)
30 yıl boyunca gayet dinamik yaşadım, dinamikanne olur muyum bilemiyorum.
"dinamikhamile" idim, artık kaçarım yok, dinamikanne isimli bir blogun var ise dinamik olacaksın :)
Sevgiyle,
dinamikanne