29 Nisan 2013 Pazartesi

29 Nisan Dünya Dans Günü Kutu Olsun






Bugün Dünya Dans Günü.
"Uluslararası Dans Günü Mesajı" nın hedefi tüm siyasi, kültürel ve etnik engelleri aşarak ortak dil olan Dans aracılığıyla insanları bir araya getirmek, bu sanatın evrenselliği içinde eğlenmek ve kutlamaktır." diyor vikipedi.
Daha iyi bir dünya için; dans etmek, dans ettirmek gerekli.
Dans eden insanların daha açık, daha net olduğunu düşünürüm.
Kendi bedenine söz geçirebiliyorsun, disiplin ediyorsun, daha ne olsun.
Bedene disiplin, ruhlara özgürlük diye bir sloganı vardı bir dans okulunun.
Ne doğru.

Flamenco ile yollarımız 5 yıl önce kesişmişti.
Gittim geldim,arada bir başka okullarda workshoplara katıldım.
Flamenco beni, ben flamencoyu sevdim.
Hayatımın hep bir anında flamencoya özel detaylar olduğunu farkettim.
Mesela çoook alakasız bir yerde flamenco bir şarkı çalıyor.
Yine çoook alakasız bir yerdeki masa örtüleri puantiyeli.
Minik detaylar, büyük hazlar :)

Bugüne özel Mina dans etti.
İşte bunu paylaşmak istiyorum sizlerle.
Hamileyken millet Mozart dinler, ben flamenco dinledim.
Ve işte sonuç.
Hamileyken dinlediğin müzik, çocuğu etkiliyor, o müziği doğduğunda tanıyor.

Ve sevgili kızım;
Bu blogu senin için yazıyorum.
Çünkü ; söz uçar, yazı kalır.
İyi ki bizimlesin.
Seni seviyorum
dinamikanne



24 Nisan 2013 Çarşamba

23 Nisan'ın Önemi

23 Nisan önemli bir gün.Ata'mızın çocuklarımıza hediyesi.
Benim için anlamı daha da büyük.
2012 yılında 23 Nisan benim için biraz buruk geçmişti.
Bebek istiyorduk.
Periyodumun gerçekleşmemesi için dua ediyordum ama olmadı.
Hüsran:(
Son SAT tarihi 23 Nisan olacakmış meğer.
Ben son olacağını bilmiyordum tabi ki.
23 Nisan'ı kutlayabileceğimiz bir bebek istemiştim Allah'tan.
Duam kabul olmuş ve Mina o zaman bize gelmeye karar vermiş.
İşte bu yüzden çook özel.
Sonraki günlerde son SAT tarihiniz nedir diye sorduklarında , gururla 23 Nisan diyecektim.


23 Nisan sabahına uyandık.
Ne yapsak, ne yapsak diye düşündüm ve babasına sürpriz yapalım, ofise gidelim ve 23 Nisan hesabı babasının koltuğuna otursun diye düşündüm.
Giyindik ve çıktık yola.
Akaretlerde babasını aradık,Nişantaşı'na toplantıya gitmiş.
Yürüyerek biz de Nişantaşı'na gittik.
Hatırı sayılır bir yol katettik.
Beşiktaştan, Akaretlere ve oradan Nişantaşı'na.
Babası ile buluştuk.
Pasajda yine bizim için çok özel olan Cafe Vien'de bir şeyler içtik.
Bir de tatlı söyledik.
Yürürken yaktığım beş bin kaloriyi geri almasam olmazdı:)
Cafe Vien'e nişanımızın ertesi günü gelmiştik.
Yüzüklerimize bakıp, inanamadığımızı söylemiştik birbirimize.
Nereden, nereye...

Daha sonra arkadaşım Hande'ye uğradık.
Hande, Nişantaşı'nda oturuyordu ancak çocukla yalnız çıkmayı pek tercih etmiyordu.
Ege, hareketli bir çocuktu.
Ege'yi mıncırdım.
Mina'nın altını değiştirdikten sonra, Ege'nin çoraplarından verdi Hande.
Tekini giydirdim, diğerini giydirirken huyları birbirine karışırmış dedi.
Ay yok alın çorabınızı dedim:)
Mina, Ege'nin yanında sakin kalıyordu.
İş işten geçti artık giydirdin dedi :)
Mina biraz sonrasında mızırdansa da huyu aynıydı çok şükür:)

Hande'den çıktık ve Nişantaşı'nda biraz dolaştık.
Fatih geldi ve Mina'nın mekanına gittik.
Sushico:)..
Burası, Mina ile gittiğimiz ilk restauranttı.
2 aylıkken gitmiştik ve 1 hafta sonra dördüncü ayına girecekti.

Yemeğimizi yedik ve evimize geldik.
Geldikten sonra biberon verdim. Biberonu önceden alıyordu ancak son dönemde reddediyordu.
Çok ağladı.
Daha sonra gözleri yaşlı yaşlı gülümsedi bana.
Çok üzülüyordum onu zorladığıma.
Ancak onun iyiliği için de alışması gerekiyordu.

Gece üçümüz birlikte uyuduk.
Kıyamadımn ağlattığım için.
Koyun koyuna uyuduk.
Sonra, geçen yıl onun bizimle olmasını dilediğimiz aklıma geldi.
Duamız kabul olmuştu.
23 Nisan'da...
Atamızın, çocuklarımıza armağan ettiği gün.
Allah'ın dualarımızı kabul ettiği gün.
Sonra düşündüm her 23 Nisan birlikte uyuyalım.
Kocaman bir kadın olsa bile bir gün, evlense, çoluk çocuğa karışsa bile gelsin birlikte uyuyalım.
Onun bize gelmeye karar verdiği gün...
Ne güzel hediye bana, ona, babasına...
Sevgiyle ve barışla...
dinamikanne

19 Nisan 2013 Cuma

Hamilelik 8 Aya İniyor


Evet, yanlış okumadınız.
Hükümet kararı değil :)
Hayat...
Çevremdeki bütün hamileler erken doğum yapıyor.
Ben de 35+7 de doğum yaptım.8. ay içersinde erken doğum.
Beslenme şeklimizin değişmesinden, hormonlu yiyeceklerin vücudumuzda fink atmasından kaynaklı  tüm dengemiz değişiyor.
Hamilelik ve bebeğin doğum gününü hesaplarken 8. ayı da dikkate alın derim.

İyi yanı ;
  • Doğum stresine girmiyorsunuz.Beklemiyorsunuz.Aniden oluveriyor.
  • Son ay çok ağırlaşıyormuş insan.Çok fazla ağırlaşmadan işi bitiriyorsunuz.

Kötü yanı;
  • Bebeğim sağlıklı olacak mı, küveze girecek mi stresi.
  • Eğer son dakikacıysanız ve bebek ile ilgili eksikleriniz varsa bu fena...
  • Bebek geldi, odası henüz gelmedi ve kıyafetleri ortalıkta..

Ben bunların tümünü yaşadım.
Göçebe ruhlu bir insan olduğum için tüm bu kaotik ortamdan da ayrı bir keyif aldım.

Her şeyi oluruna bırakmak lazım.
Sevgiyle,
dinamikanne




3 Nisan 2013 Çarşamba

Beyoğlu'nda Gezersin...

bu yazı, bu şarkı ile tavsiye edilir.
http://www.youtube.com/watch?v=ywLtQ1zzGQo
Athena-Beyoğlu'nda gezersin

Bebeği olan arkadaşlarıma nasihat (!) ederdim.
Bebek olunca dışarı çıkmaktan vazgeçmeyin, eşinizle başbaşa yemekler yiyin, arkadaşlarınızla buluşun,gezin, tozun diye.
Vicdan yapanlar olurdu.

Onlara bir gün çocuklarının onları bırakıp gideceğini,çocuk 10'lu yaşlara geldiğinde kendi hayatını yaşadığını, bu nedenle "çocuk odaklı" yaşamamak gerektiğinden bahsederdim.

Mina 3. ayı doldurduğunda ilk başbaşa yemeğimize çıktık.
Beyoğlu çıkartması yapacaktık:)
Dans atölyesi nedeni ile önceden haftanın 1-2 günü hep gittiğim bir yerdi Beyoğlu.
Yapacak bir şeyler bulurdum kesin.
Boş boş yürümek bile çok keyif verirdi.

Fatih'le Beyoğlu'nda buluşacaktık.
Ben önce gittim ve dolaşmak için vaktim vardı.
Kendimi bir filmin içinde hissettim.İstanbul Filmi.
Yaklaşık 6 ay adım atmamıştım Beyoğlu'na.
Değişen bir şey de yoktu.
Her şey aynıydı.
Ama ben değişmiştim sanırım.Yabancı gibiydim.
Böyle hissettiğim için dışardan biri gibi bakabiliyordum.
Ne kadar acaip şey varsa toplanmıştı bu caddede.
Tinerciler, sarhoşlar, şizofrenler, evsizler, küçük çocuklar,sevgililer (tek tuhaf olmayan şey buydu)...
2 çeşit şizofren gördüm.Biri kendisiyle sürekli kavga halinde olan, diğeri ise hep gülen.Kendi kendine konuşup, kahkahalar atıyordu.Ben en çok onu sevdim.
En çok evsiz olanlara üzüldüm.Eski bir battaniyenin üzerine yatmış, saçı sakalına karışmış bir adam.
Bir şey yapamadan, öylece geçiyorsun yanından.

Fatih'le Beyoğlu Ocakbaşı'nda buluştuk.
Yemeklerimizi,mezelerimizi ısmarladık.
Bir kadeh içsem mi diye düşündüm.
Araştırdım ve bebeği 3 saat emzirmemek ( burası ok) ve ilk sütü çekip atmak ( burası asla) gerekiyormuş.
Mina'nın hakkı olan sütü çekip atamam.
Bir damlası boşa gitmesin diye bu kadar uğraşırken, bir anlık keyif için bunu yapamazdım.
Yemeğimizi yedik, bir yerde kahve içme  isteği bile olmadı ikimizde de...
Sonra konuşurken farkettik ki Beyoğlu bizim için bitmiş.
Yeni hayatımızda böylesine keşmekeş bir yerden haz almıyoruz.
Daha sakin olan Bebek, Arnavutköy, Nişantaşı, Fenerbahçe, Cadde yeni mekanlarımız.
Beyoğlu'nu pek severdim.
Ve sonra farettim ki hiç bir şey sonsuz değil, kalıplar değişiyor, her şey değişiyor.

Önceden bayıldığımız mekanlara olan hislerimiz bile...
Daha sakin yerlerde görüşmek üzere,

dinamikanne