31 Aralık 2012 Pazartesi

Ve Doğum Gerçekleşir! Yeni Yıl Hediyemiz !

Her şey gayet normaldi.
Ablamdaydık,annemin evine geçecektik hep birarada yeni yıla girebilmek için.
Hatta ablam yılbaşı sofrasını saat 15:00 civarında kurmuştu.
Ne olur,ne olmaz diye.
İçine doğmuş.
Aynı zamanda şefika ablamın da 1 ocak doğumgünüydü.

Saat 16:15 gibi suyumun geldiğini farkettim.
Hemen doktorumu aradım,hastaneye gidin dedi.
Kadiköy acibadem'e geldik.
Açılma vardı.
Bir an Allah'ım ben yapamıcam dedim.
İnanamıyorum anne olacağıma.Doğuma gireceğime.
Hiç bir uçak havada kalmaz diyorum bir yandan.
Bir yandan da hayır ya,ben yapamıcam diyorum.
Kan Testlerime baktılar.
Hem px geçirmiş olmam nedeni ile,hem hemoglobinimim düşük seyretmesi nedeni ile epidural alamazsın diyorlar.
İki seçenek var .
Ya doğal doğum, ya da genel anestezi sezeryan olacak.
Doğal doğum biraz riskli ve yapabilir miyim bilmiyorum.Kendime pek güvenim yok.
Doktorumu yılbaşı sofrasından kaldırıp getirdim.Bir yandan çok mahçubum, bir yandan da bebeğimin doğum saati ile oynamak istemiyorum.
Öğle yemeğini geç yediğim için sezeryan olması için ancak 10:00 gibi alırız dediler.
Saat 10:30  civarında sancılarım başladı.
Açılma 6 cm.
Sene kaybetmesin diye gece 12:00 ye kadar benimle içerde kalsın istiyordum.
Sancılar her 5 dakikada bir yoklayıp gidiyordu.
Ama dayanılmaz sancılar değildi.çok fazla ağrı hissetmiyordum.
Saat 11:45'te doktorumla konuştuk.
Evde misafir ağırlıyordu ve suyumun erken saatte gelmiş olmasına dua ediyordum.ya 19:00 civarı,tam yemek saatinde su gelmiş olsaydı ve iki kadeh şarap içmiş olsaydı?
Hastane doktoruna doğum yapmam gerekecekti.
Zaten panik olan ben, iyice korkacaktım.
Kendi doktorum Feriha Uygur'a o kadar çok güveniyordum ki.
Yat dese yatar,kalk dese kalkarım.
Arabanın arkasına bisikleti de koydum,geliyorum dedi..trafik olursa yola bisikletle devam edecekti:)
Arkadaşları da geldi.
Biz beş kız odada,bir de Fatih:)
Doktorcuğumun arkadaşları.cümbür cömaat.
Açılma 9 cm dedi.
10 cm de doğal doğum başlıyor dedi.
Türkan ablam da erken ve doğal doğum yapmıştı.
Hadi bakalım dedik ve 12:15'te doğuma girdik.
Tam 7 itmede sevgilimiz geldi.
Sanki doğumu yapan ben değildim.Hani fırt diye derler ya.öyle işte.
Sonra kucağıma aldım.
Çok acaip bir şey.
Doktora ilk söylediğim,çevirin ciğerinde su kalmasın oldu.
Merak etmememi, her şeyin yolunda olduğunu söyledi.
İnanamıyordum kendime,çok istediğim ve yapabilir miyim dediğim şeyi yapmıştım.
Şaşkındım.Ablalarım ve Fatih ağlıyordu.
Dualar ile olmuştu.Çok şükür!

Ve yina annem bilmiyordu.Kontrol altında olduğumu,bir sorun olmadığını söyledim.
İnanmıştı.
Doğum gerçekleştikten sonra söyledik.

Doktorum,bunu yapabildiğim için tebrik etti beni.
İyi ki beklemeyi talep etmişim.
Daha sonra odaya geldim.
Bebeğimin kontrolleri yapıldıktan sonra o da geldi.
Kokladım,biraz emzirdim.
Bu nasıl bir duygu.
Doğumda, annesine çok acı çektirmemesini söylemiştim.
Minik sevgilim,bana çok yardımcı oldu.
Odaya geldiğinde ve kucağıma aldığımda sustu.
Elimi tuttu.
Güvendeydi.
Tarifsiz bir mutluluk.
Kolay ve güvenli bir doğum.
İnşallah,sorunsuz,sağlıklı bir biçimde çıkarız hastaneden.

Bu benim hayatımda unutamayacağım,en önemli anı.
Net.
Boşuna demiyorlar; cennet anaların ayaklarının altında diye.
Annelere ne yapsak az.
Hadi,arayın annenizi.
Onu çok sevdiğinizi söyleyin.

Bu arada,dün gece bir rüya görmüştüm.
Bebeğim olmuştu ve emziriyırdum.
İşte, rüyam gerçek oldu.
Peki ya;
dream tv'nin partisine gideceğim zaman hamile olduğumu öğrenmem 
Dün rüyamda bebeğimi görmem.
Ve yeni yıla,en büyük rüyamı, hayalimi gerçekleştirerek girmem.
Çocuğun adını rüya mı koysam :)


Mina'mız o bizim.
Gökyüzü kadar uçsuz bucaksız hoşgörülü,mutavazı
Liman gibi sakin,anlayışlı
Değerli taşlar gibi tek,farklı
Ve aşk gibi olsun.tutkuyla,aşk ile bağlansın hayata.
Onu çok seviyorum.
Ve bir kez daha her şeyin gönlüme göre olmasından dolayı şükrediyorum Allah'a.

Mucizeler eksik olmasın hayatımızdan.
Sevgiyle,ışıkla ve rüya ile...
D










30 Aralık 2012 Pazar

Sen Nasıl İstersen

Bu yazı, bu şarkı ile tavsiye edilir.
http://www.youtube.com/watch?v=WYGFNjEL7Jw
Yann Tiersen

Sen nasıl istersen dediğinde kavga olmazmış.
Öyle derler.
"Sen Ne Dilersen" filminde duymuştum bu sözü.
Ne güzel filmdi.Hatta, benim izlediğim en iyi filmlerden bir tanesi diyebilirim.
Bir söz, hayatınızı değiştirir.
Bu söz, bir kaç değerli sözden biri benim için.

Sen ne dilersen, sen nasıl istersen...

Evdeyim, erken doğum riski var.
Annesi gibi, tezcanlı bizim kız.
O yüzden çok dolaşma etrafta dedi doktorum.
Evden çalıştım bütün hafta.
Çok yoğun bir haftaydı.
Sürekli telefondaydım.
Annem öyle üzülmüş ki halime, sana küçük bir dükkan açalım, böyle iş olmaz, dilin damağın kurudu dedi.
Peki dedim :)

Ev dolup taşıyor.
Telefon ile eksikler kontrol ediliyor.
Ablamlar onları alıyor.
Şunu şöyle yapalım, evin şurasını böyle yapalım.
Bunları buraya koy, eline gelir.
Orta sehpayı kaldır, bebek sepetine yer açılsın.
......


Kız bebekle ilgili her şey neden pembe mesela?Ben bayılmam pembeye.
Dışarı çıkamadığım için, bir kaç eksiği annem ve ablamlar hallediyor.
Telefonla danışıyorlar.Şu renk olsun mu diye.Ama neden her şey pembe.
Önceden öyle değil, böyle olsun diyordum.
Şimdi bıraktım her şeyi.
Sen ne dilersen diyorum.
Herkes benim için uğraşıyor.
Bunu biliyorum.
Ama bazen, hormon - psikolojik ve fizyolojik değişikliklerinden dolayı "sen, sen değilsin".
O yüzden sen ne dilersen diyorum.
Bu seni özgürleştiriyor.
İş bitiren, her şeyi anında organize edebilen bir ailem var.
Çok şanslıyım bu yüzden.
Ben de pek detaycı.
O yüzden, ilk zamanlar biraz bunalsam da, biliyorum ki onlar benim için uğraşıyor.
"Sen ne dilersen" imdadıma yetişiyor.

Biraz ağırlaştım ve çok hareket etmemem gerekiyor.
Birilerinden bir şey istemek o kadar zor ki.
Annen de olsa, eşin de olsa, ablan da olsa.
Yine benim için çok değerli bir söz.
Pnömötöraks geçirdiğim zaman farkına varmıştım bunun.
"Allah sağ eli, sol ele muhtaç etmesin."
Evet, herkes gözünün içine bakıyor bir şey istiyor musun diye.
Ama yine de ne olursa olsun, muhtaçlık hissiyatı çok kötü.
Yardımsız ayağa kalkmak, özgürce eğilip doğrulmak...

2012'nin son yazısı mı olur, bilemiyorum.
2013 hepimiz için sağlıklı bir yıl olsun.
Her şeyin başı sağlık.

Sevgiyle,
dinamikanne





23 Aralık 2012 Pazar

Valizler Toplandı, Yolculuğa Hazırız

Bu yazı, bu parça ile tavsiye edilir.
http://fizy.com/#s/3a0n31
Tuluyhan Uğurlu - Geleceğe Yolculuk

Eşyalarını topla Tuğba!
Valizini yaptın mı Tuğba?
Bebek her an gelebilir Tuğba!
Bir kaç haftadır ailemden ve arkadaşlarımdan bunları duyuyorum.
Yapacak o kadar çok şey var ki, elim bir türlü valiz hazırlamaya gitmedi.
Oysaki ne çok severim valiz hazırlamayı.15 dakika da en ince detayına kadar valiz hazırlarım.
Pek severim yolculukları.Hiç önemli değil nereye gittiğim.
Yola çıkalım yeter.
Bu yolculuk, pek diğer yolculuklara benzemiyor ama.
Hayatının değişeceğini bilerek çıkıyorsun yola.
Ne ile, nasıl bir duygu ile karşılaşacağını bilmeden.

Uzun zamandır, yapılacaklar listesi evdeki kara tahtaya yazılıyor, öncelik sıralaması değişiyor.
Aksiyon alınamamış bir sürü iş.
Kafamda milyon soru.
Kendime kızıyorum bir yandan, neden bu zamana kadar bekledim ki diye.
Ve sonra bir yerden başladım.

Oda siparişini verdim.Sonra her şey sıraya giriverdi kendiliğinden.
Demek ki kırılma noktası burada da varmış.
Ertesi gün çok önemli bir sunumun vardır, tek bir slaytın yoktur ortada.
Birden bir nokta bulursun, burdan örersin kurguyu.2 saatte sunumu yazıverirsin.
İşte böyle oldu.

Mobilya siparişini verirken erken gelmesi konusunda kesin onay istedim, aksi durumda başka bir yere yaptıracağımı söyledim.En geç 7 Ocak'ta elimde olacak.
5 ay önce dünyaya gelen kuzen Eliz'den kıyafetler geldi, eksik listesini çıkarttım.
Kıyafet alışverişini halledeceğim bir günde.
Temel pek çok şeyi almama gerek kalmadı.Kuzenleri sağolsun.Duru, Damla ve Eliz :)

Evde, ufak tefek tadilat işleri vardı.Bunlara başladık.
Dairemiz pek büyük sayılmaz, acaba evi değiştirsem mi dedim, aksiyon bile aldım.
Ev baktım internetten.Sonra, evin konumundan dolayı bir kaç yıl daha bekleyebilirim diye düşündüm.

Ve dün gece valizlerimizi hazırladık.

Anne valizi, Baba valizi, Mina valizi.



Eliz'in (5 ay) annesi, Türkan teyzesi ile Mina'nın ilk alışverirşini 19 Aralık'ta yaptık.
Bebek bezi, ıslak havlu, şampuanlar, losyonlar.Tırnak makası bile var.
Bunları da Mina'nın valizine yerleştirdik.

Babayı bir heyecan aldı.
Hala inanamıyoruz bir bebeğimizin olacağına.
Babalar daha geç hisseder ebeveyn olma duygusunu derler.
Ben anne olarak, hala inanamıyorum bebeğimizin olacağına.
Harika bir hamilelik geçirdim.
Ufak tefek sorunlar oldu tabi ki.Negatif şeyleri beynim siliyor hemen.
Çirkinleşmedim,(öyle söylüyorlar:)  ağırlaşmadım, çoook kilo almadım. (alıyordum, son 2 ay tatlı diyeti ile gayet kontrol altında her şey)

Dün gece bir çok şeyi hallettiğim ya da sıraya koyduğum için kafam çok rahat uykuya daldım.
Sonra sabah 3 gibi uyandım ve uykum kaçtı.
Ne yapacaktım şimdi?
Her şey sırası ile halloluyordu, ne düşünecektim?
Doğumu düşündüm, doğum anını.
Daha önce bu şekilde detaylı düşünmeye fırsatım olmamıştı.
Fatih'i uyandırıp, bizim bebeğimiz olacak, sorumluluğumuz artıyor, farkında mısın dedim.
Tuhaf bir panik, tuhaf bir heyecan sardı.
Hamileliği çok sevdiğimi farkettim.
Odak noktasıyken, doğumdan sonra bu yer değiştirecekti.Bu muydu beni endişelendiren?
Ya da doğduktan sonra, bir yere gitmem gerektiğinde onu bırakacak olmam?
İşe tekrar başlayacak olmam ve başkasının ona bakacak olması mı?
Sürekli emzirecek olmam mı?
Bana bağlı yaşayacak olması mı?
Şu anda her yere geliyor benimle, güvenli bir biçimde.Bu koruma içgüdüsü mü kaçırmıştı uykumu.
Cevabı hala yok.
Bir endişe sardı işte.
Fatih, her şeyin daha güzel olacağını,dokunabileceğimiz, hissedebileceğimiz bir varlığın ortaya çıkacağını söyledi.
İkimizden bir parça.
İstediğin tatlıyı da yiyebileceksin ayrıca o zaman dedi :)
Orhan Gencebay adını duyduğumda, orman meyveli tart isteyen ben.
Kurabilir miyim sözünü dergide okuduğumda canı kurabiye isteyen ben.
Yemeyen, yiyemeyen yine ben.
Bunu duyduğumda ikna oluverdim.
Evet, her şey çok güzel olacaktı.

Valizleri hazırladıktan sonra, sakin sakin bebeğimizin geleceği günü beklemeye başladık.
Zamanında gelsin diye dua ediyorum.
Bugün 23 Aralık.Eğer sağlık problemleri nedeni ile doğal doğum yapamazsam ve bebek erken gelmezse, bebeğin sezeryan tarihi olabilecek bir tarih.
Yani 1 ay sonra bugün, kucağımda bebeğimle başka bir hayata adım attığımız bir tarih olabilir.
Bakalım, zaman neler gösterecek!
Sevgiyle
dinamikanne

Adı Belli Oldu.AŞK !

Bu yazı bu parça ile tavsiye edilir.
http://fizy.com/#s/1052xg
Tango ( Aşk'ın şarkısı)

İsim konusunda çok fazla kriterimiz vardı.
Neler neler geçti aklımızdan.
Mercan'a karar vermiştik, hatta nasıl bu kadar çabuk karar verdiğimize de şaşırmıştım.
Benim gibi, kılı kırk yaran, kararsız biri.4.ayda isim işini halletmişti.
Bir sabah uyandığımda aklımda olan iki isimden biriydi.Hira ve Mercan.
Mercan'ı seçmiştik.Hem çok güzel görünümlü, hem denizin altında güçlü (benim px'e de gönderme var burada), içinde can geçen güzel bir isim.
Çok az bulunan, söylenişi yabancı dillere uyumlu, numeroloji de iyi çıkan, ilk söylendiğinde anlaşılan, yabancı ismi gibi gelmeyen,doğadan,pozitif bir isim.
7. ay civarında isimi değiştirme kararı aldık.

İsim listemizde ;

Nehir    (numeroloji de pek iyi çıkmıyor, babaanne ve anneanne beğeniyor)
Doğa     (soy ismini boğuyor, ğ bir kriterimizi bozuyor)
Neva     ( babasının favorisi, Neva makamında atar kalp)
Beliz      (annemin favorisi, Eliz'e uyumlu da olsun diye)
Yağmur  ( Duru (6) ve Damla'nın (4) önerisi)
Irmak     ( Arhan'ın (5,5) önerisi)
Polen      ( Alper (12 ) önerisi - Arılar yok olduğunda, dünyanın sonu geleceği için bu   ismi  düşünmüş.Çok değerli ve kıymetli bir isim diyor )
......         Emre ( 15 ) bu konuda yorum bildirmiyor, cool takılıyor.
Nil           Elif (11)
....          Eliz (5 aylık) yorum bildiremeyecek yaşta.

Zeynep, Meyra, Ayza, Defne, Lorin, Lilya... Çevremdeki ve ailedeki kişilerin çeşitli önerisi.

Bir akşam facebook'ta bir bebek fotoğrafı taglemiş Cihan diye bir arkadaşım.
Bebeğin adı Mila.
İsmi duyduğumda, çok beğendim.
Anlamlarına baktım.
Onur diye bir arkadaşım anlamlarını bulmamda yardımcı oldu.(almanca sayfalarda daha geniş anlamları vardı)
Ispanyolca milagrosun mucisesi anlamında,
Arapcada jamila dan geliomus ve guzellik  demekmiş.
Afrika dilinde elegant,güzel anlamına geliyormuş.
Ibranicede barişi getiren demekmiş.
Guneyslavcada premila dan geliyormuş ancak aslen en cok sevilen demekmiş.
Tümünün anlamı çok güzel.
Hatta bu ismi düşündüğümde, ertesi gün bir workshopta tanıştığım kişinin kızının ismi Mila idi.Kırmızı elma diye biliyormuş anlamını, ona bir mail attım ve süper anlamlarının olduğunu söyledim.Bu kadar güzel anlamların yanında Mila'ya kırmızı elma demek haksızlık olur diye düşündüm.

Mila ;
ilk söylendiğinde anlaşılır mı
Yabancı isim gibi mi kulağa geliyor diye endişelerimiz vardı.
Mila'dan Mina'ya geldik.

Mina'nın anlamları harika.
Yine farklı dilde bir çok anlamı var.
AŞK demek.
GÜL demek
DEĞERLİ, KIYMETLİ demek
GÖKYÜZÜ demek
LİMAN demek
Arabistan'da bir bölgenin adı aynı zamanda.

Miinaa diye uzatma işaretleri ile de kullanılıyor.
Ben Mina densin istiyorum.
Hayatım boyunca Tuba mı, Tuğba mı dan çok çektim.
Kızıma büyük bir zorluk olmaz umarım.Miina değil, Mina diye düzeltebilir sürekli.
Her iki söylem de güzel.
Miinaa biraz daha geleneksel, Mina daha modern geliyor bana.
Şimdilik böyle.
Adı Mina !
Adı Aşk.
Babasının bana yaşattığı aşk.
Aşk ile,
dinamikanne


20 Aralık 2012 Perşembe

Beyaz mı Ahşap mı?

http://www.youtube.com/watch?v=5y_-X7TzTq0
Bana bir Masal Anlat Baba - Oya Bora

Ne zor işmiş.Ne zor ikilem.
Hep bebeğimin odasının "Beyaz" olmasını isterdim.
Severim beyazı.
Ahşabı da severim ama bebek odasında beyaz mobilya başka türlü duruyor bence.
Hele bir de kız ise.
Ahşap daha sağlıklı, daha uzun ömürlü.
Boyatabiliyorsun ama tam bembeyaz olmuyor.
Damarlar belli oluyor.Pek sevmiyorum onu.
Bir yandan da ahşap sağlıklı, su bazlı boyalar ile boyandığından bebek emin ellerde deniliyor.
Ama işte...Beyaz da başka türlü duruyor.
Günlerdir bu ikilemi yaşıyorum, okuyorum,düşünüyorum, insanlara soruyorum. 
Mdf üzerine su bazlı boya olur mu diyorum, bazıları olur diyor, bazıları "olmaz abla" diyor.Olur diyene de inanma diyor.Sonradan o boyalar kusuyor diyor.
Fatih'in maketlerinden de biliyorum ki gerçekten öyle.
Sonra şunu düşündüm.
Her şeyimiz organik mi?
Diğer mobilyalarımın hepsi ahşap mı?
Oyun alanları bu kadar steril mi?
Hayır değil.
Bu kadar ince detaya girdiğinde, tüm dünyanın buna göre şekillenmiş olması gerekiyor.
Beyaz bir odada karar kıldım, siparişi de verdim bugün.
Ufff, 35. haftadayım ve ne çok iş var yapılacak.
Sahi ben 4-7 ay arasında ne yapmışım?
Gerçi o zaman; Pek bir şey almak istemiyorsun.Bebek sağlıklı olsun da hallederim her şeyi diye düşünüyorsun.
Son aylarda eksikleri toparlamaya çalışıyorsun.
Neyse, yolda toplar diyorum artık.Olduğu kadar :)
Sevgiler,
dinamikanne

13 Aralık 2012 Perşembe

12.12.12 Çılgınlığı

Bu yazı bu şarkı ile iyi gider.
http://www.youtube.com/watch?v=-y9jKsdJDFc
Athena - Ah yaşamak var ya :)

Tarih 12.12.12 olarak çıkmasın diye akşam yazmadım.
Resmen çılgınlık.
Tamam, benim de tarihlere karşı bir zaafım var ama konu sağlık olunca zaaf falan kalmıyor.
Olması gereken zamanda olsun her şey diyorsun.
12.12.12 'de ablam tiroidden ameliyatı olacaktı.
2. ameliyatıydı ve hepimiz çok üzgündük.
Ne kadar çabuk, o kadar temiz beyin durumundan yola çıkarak en kısa sürede ameliyat olmak istemişti.Doktor ile bu tarihi konuşup, anlaştılar.
Ameliyat çok acaip bir şey.İnsan ister istemez ölümü düşünüyor, çok daha yakın hissediyor.
Ve, saçmasapan şeylere üzüldüğü için kızıyor kendisine.
Eğer tekrar hayata dönerse, her anın ayrı kıymetini bileceğim diyor.Bende öyle olmuştu :) Bunları uyguladım, o yüzden hep şükreden, genelde mutlu bir insanım sanırım.

Acıbadem Maslak hastanesine sabahtan gittik.
Gidiş maceramız ayrı şenliklidir bizim hastanelere.

Annem, rahatsız olduğundan ve böyle üzüntüleri kaldıramadığından dolayı ona hiç bir şey belli etmeyiz.
Her şey olup bittikten sonra haberi olur.
Ablalarımın tüm doğumlarında, ailenin tüm ameliyatlarında, benim PX operasyonumda...
Düzen hep budur.Önce herkes evden sessizce kaçar, anneye belli edilmez, iş olur biter, biraz toparlanılır, sonra anne hastaneye gelir, ağlar-üzülür,sonra alışır duruma.

Ameliyattan bir önceki gece, yeni doğum yapmış bir arkadaşımıza gittik ofisten bir ekiple.
Saat geç oldu ve anneme daha yakın bir yerde arkadaşımın arabasından indiğim için, anneme gitme kararı aldım.
Gecenin 11:30'unda beni görünce çok mutlu oldu.
Sabah; babam, diğer ablam ile birlikte hastaneye gideriz diye düşündük.
Yeni doğum yapan ablam sabahın 7'sinde annemi çağırmış.
Eliz'in biraz ateşi var, sabah çok erken gelir misin diye.
Bir ara soruları ile annem durumu çakar gibi oldu, neyseki laf karıştırmada üzerime yoktur.
12.12.12 sabahında Annem'i  oraya bırakıp, ben, ortancı ablam (ay bu ablalar karışıyor, çok olunca) ve babam yola koyulduk.

Hastaneye geldik, diğer iki ablam bizden önce gitmişti.
Narinç ablam, ameliyata gireceği için gergindi biraz .
Bebeğimle hep dua ettik.
Aslında benim bebeğimin sağlıklı (inşallah) olması, Narinç'in ilk ameliyatı sayesindedir.
Saçma sapan bir "her şeyde bir hayır vardır hikayesi" ama sahiden öyle.
Narinç ameliyat olduğunda, doktor tüm kardeşlerinin de tiroidleri kontrol edilsin demiş.
Hepimiz bir taramadan geçtik, herkes temiz, bir tek ben de haşimato çıktı.
İlaç ile denge altına alınabilir bir rahatsızlık ancak hamilelikte farkedilmese, bebek için ciddi sorunlara yol açabilecek bir durumdu.
O yüzden, bebeğimin şu anda sağlıklı gözükmesinde Narinç'in etkisi çok büyük.
Bebeğime, teyzene dua et dedim.Ablama güzel enerjiler gönderip, dua ettik.
Şimdi çok iyi ablam.
Anneme söyleme merasimi kaldı bir tek.

Neyse, laf lafı açtı, konu biraz dağıldı sanırım.
Hastaneye vardığımızda odamızın verilmesini rica ettik.
Boş oda yoktu.İnsanlar resepsiyonda bekliyorlardı.
Bu manzara devlet hastanesinden farksızdı.
Meğer insanlar 12.12.12 'den dolayı ameliyatlarını bu güne denk getirmiş.
Etrafımda 10'larca hamile.
Ben resepsiyonda bacaklarımı uzatmış etrafımı gözlemliyorum.
Şunu düşündüm sonra.
12.12.12 'den sonra ne çok bebek gününden önce dışarı alınmıştır.
Doğumum bu zaman dilimine denk gelseydi (sezeryan doğum için ) ve doktorun bana verdiği tarih 13.12.12 olsaydı, 12.12.12 'de doğurmayı ister miydim?
Hayır derken buldum kendimi, aynı soruyu eşime sordum, o da benimle aynı fikirdeydi.
Rahatladım.
Evet söyledim ya benim de tarihlere karşı zaafım var, ama benimkiler tesadüfi.Kendiliğinden oluyor.
Eğer, siz de tarihleri bu kadar önemsiyorsanız ve 12.12.12 'de bir şey yapamadıysanız üzülmeyin.
11.12.13  14.15 diye bir tarih var önümüzde.
Delirmemek dileği ile,

Sevgiler
dinamikanne

5 Aralık 2012 Çarşamba

Asal Sayıların Mucizesi

En sevdiğimdir tek sayılar.

Tek sayıda ;

doğdum. (13 Ekim)
iş hayatına atıldım.(15 Temmuz)
ölümden döndüm, ciddi bir ameliyat geçirdim. (19 Mart)
sevgilimle tanıştım. (17 Ağustos)
dünyaya gelen bir sevgilim var. (25 Mayıs)
evlenme teklifi aldım. (19 Ağustos)
bir ev sahibi oldum.(11 Ocak)
evlendim. (29 Temmuz)
bebek beklemeye başladık (23 Nisan)
bu liste daha uzayıp gider.
En son mucize tek sayıda bebeğimize isim buldum. (3 Aralık)
Sonradan değişir mi bilmiyorum ama şimdilik karar verdik gibi.

İsimleri biraz daha içimize sindirelim, bunu ayrıca yazacağım!

sevgiyle
dinamikanne





Battaniyenin adı : Mutluluk Perisi

Adını koydum.Adı mutluluk perisi.
Ona özel bir sey olsun istedim.İlk battaniye, annesinin el emeği, göz nuru.
Bir kaç haftada hep çok güzel duygular ile ördüm bu battaniyeyi.
Beyaz bir ipten.Berrak ve tertemiz.İpin üzerinde turkuaz, sarı, turuncu renkler vardı.
İşte bunlara "mutluluk perisi" dedim ben.
Üzerine her örttüğünde mutlu olsun, bu periler onu mutlu kılsın.
Sıcacık, keyifle uyusun.
Büyüyünce ne değerli oluyor böyle şeyler.
Benim kundağım duruyor mesela.
Bembeyaz, üzerinde kuşlar olan bir kundak.
Ne mucizevi bir şey; doğmak, büyümek.
Ben mi çok abartıyorum acaba?Eşyalara anlam yüklüyorum, isim veriyorum.
Ama bu halimi çok seviyorum, hep daha güzel bakıyorsun hayata.

Mutluluk perileri peşimizi hiç bırakmasın.

Sevgiyle,
dinamikanne

25 Kasım 2012 Pazar

Tükürmek Serbest

Bu yazı, bu şarkı ile tavsiye edilir.
http://www.youtube.com/watch?v=lpk5U70MQBg

İstanbul'da daracık yollarda yürümek o kadar zor ki. Yürüyebileceğiniz kaldırım yok, yoldan yürümek zorundasınız.
Yetmez, o daracık yollardan geçen arabalar yarışçı edası ile yanınızdan geçip gider.
Kendinizi bir bilgisayar oyununun içinde hissedersiniz.
Görev : Araba çarpmadan gideceğiniz yere varabilmektir. Zorlu bir parkur.
Özellikle hamile olarak geçirdiğim bu dönemde bu parkuru almak çok daha zor oluyor.
Bilinçsiz sürücüler, deli gibi araba kullanırken asla "yaya"ya saygı göstermiyor.
Geçenlerde eve dönerken yine böyle bir sürücü ile karşılaştım. Yanında kız arkadaşı vardı, yaklaşık 25-30 yaşlarında bir delikanlı.
Yokuş aşağı öyle hızlı geliyordu ki durabilecek gibi değildi.
Çığlık atıp "ne yapıyorsun sen" diye bağırdım.
Sonra cam açık, tek eli dışarda "ne var yeeeeaaaa" gibi yavşak bir cümle kurdu.Onun için normaldi her şey.
Elimde bir kaç torba vardı, ya o torbaları atacaktım suratına, ya da başka bir şekilde sinirimi çıkaracaktım.
Birden bire bir kaç tane şeyi hızlıca düşünüp nasıl intikam alacağımı bulmuştum.
Tükürüverdim. Evet yanlış okumadınız, gayet güzel tükürdüm arabasına.
"İçimdeki çocuk" la çok eğlendik.Bence gayet güzel bir intikamdı.
Ancak bunu yaparken hesap etmeniz gereken bir kaç nokta var.Beynim, hızlıca bunları kontrol edip, "güvendesin" demişti.

1- Ayağınızda rahat ayakkabılarınız olsun, koşabilecek durumda olun.
2-Çevre esnafı olsun yakınlarda.Koşarak onlara sığınabilirsiniz.
3-Arabayı bırakıp, peşinizden gelemeyeceğine emin olmanız lazım. Bu hayvan şöförü panik yapabilecek arkada bir takım korna çalan arabalar olması lazım.

Bazen insanları kendi adaletimle cezalandırıyorum. Bu aralar yeni bir teknik daha buldum.
Pet şişe, şemsiye ya da fırlatabileceğim bir şey ile geziyorum.
Böyle "öküzlük" yapan insanlara fırlatıyorum pet şişeyi.
Bu söylediğim kurallar çerçevesinde siz de uygulayabilirsiniz.Kim bilir, belki bir gün "yaya" ya saygı gösteren araba kullanan insanlarımız olur.

Kendi adaletinizi sağlamanız dileği ile,
dinamikanne

18 Kasım 2012 Pazar

Annem Hakkında


Bu yazı ile bu şarkı tavsiye edilir
http://www.youtube.com/watch?v=1xMjyJO6nFc
"Sağlık olsun" cümlesi ne önemli bir cümledir.
Canım sıkıldığında, üzücü bir olay yaşadığımda hep sağlık olsun derim.
Tabi bazen bunu söyleyebileceğin durumlar olmuyor.Çünkü sağlık olmuyor ve onun için uğraşıyorsun.
Annemin rahatsızlıklarından dolayı uzun süredir sağlık meselesinin öneminin farkındayız.
Çok konforlu bir hayat yaşadığı söylenemez bu konuda.Ne ararsanız var.Şeker,kalp,tansiyon,guatr...
Buna rağmen hep çok güçlü bir kadın oldu.Hastayım deyip, bir kenara çekilmez mesela.
Organik besinler üretir; salçalar,reçeller,tarhanalar,turşular. Belli dönemlerde eve belediye gelse, ruhsatsız iş yapmaktan içeri bile alabilirler annemi.
Çünkü yaptığı şeyi kendisine göre yapmaz.
Hep çoook yapar.5 evlat anası, artı kendi evi 6 haneye bu ürünlerden yapar.Hatta ablalarımın arkadaşlarına da yapardı eskiden.Hem de büyük bir aşkla.
Zerzavatçılar tanır annemi, yanında parası yoksa borç yapar, çuvallarla terasa çıkarttırır  "mamulleri".
Bahçecisi vardır, taze sebze meyve ondan gelir.
6 haneye organik domates, biber alır.
Ablamla aynı binada çalıştığımız için ablamı gördüyse benim erzakları ona, beni gördüyse onunkileri bana verir.
Plazada domates, biber torbalarının bulunması bu yüzdendir.

Bir ardiyesi vardır, her şey oradadır.Hak geçmez, herkese eşit böler.
Allah korusun savaş çıksa bizim makarna depolamaya ihtiyacımız yoktur.
Annem 5 yıllık kalkınma planını yapmıştır çünkü.
İlk evlendiğim dönemde marketten 3 domates, 5 biber aldığımda "ayıp ayıp, gülerler arkandan" derdi.
Kilolarca almaya alışık olduğundan, bir kaç adet almayı ayıp sayardı.

Ve şimdi anne olacağım.
Erişte nasıl kesilir, baklava nasıl açılır, turşuya sirke mi- limon mu daha çok yakışır bunları bilmek lazım.Bildiklerim var elbet.

Bakalım kız büyüsün, anneanne ve yine çok becerikli babaanne'ye emanet ederim.
Onlar "mamullere " göre  mevsimsel çalışmalar yapıyorlar.
İyi ki varlar ve çook uzun süre birlikte olmak nasib olur inşallah...

Sevgiyle
dinamikanne

İsim annesi-babası olmak isteyen ?


Bu yazı, bu şarkı ile iyi gider...
http://www.youtube.com/watch?v=kKRY27Bv82s

Terazi burcu kadını olarak, 3 ay sonunda bir isim bulmuş olmama şaşırmıştım zaten.
Cinsiyeti öğrendikten sonra isim aramaya başladık.Bir akşam elimi karnıma götürüp, "sana ne isim koyalım kızım,ismini sen seç" dedim.
O hafta bir sabah uyamdığımda iki isim vardı aklımda; Mercan ve Hira ...
İsim olarak bebeklere konuyor muydu bilmiyordum ama iki isimi de çok beğenmiştim.
Fatih'e söylediğimde biraz daha düşünelim demişti.İsim bulana kadar Mercan diyeceğim ben dedim.
Gün geçtikçe bu isime çok alıştık.
Güçlü bir isimdi bana göre.
Çok güzel görünümlü,denizin altında yaşayan (pnomotorax geçirdiğim için denizin altında olması bile başlı başına güçlü olduğunu gösteriyor bana), söylemi kuvvetli, az bulunan, ilk söylendiğinde anlaşılan bir isim.
6 aya kadar çocuğa Mercan dedik, tüm çevrem alıştı ve beğendi.Ailelerimiz dışında.
6 ay sonrasında Mercan'ı değiştirmeye karar verdik.
Şimdi isim bakıyoruz.Tüm arkadaşlarım,ailem seferber.
Ama bir türlü bulamıyoruz.
Aradığım şey çok mu fazla?

1-ilk söylendiğinde net olarak anlaşılan
2-anlamı güzel
3-az duyulan
4-içinde mümkünse ş,ç ğ,ü gibi harfler olmayan
5-soyismimize uyumlu
6-gayrimuslim isimleri çağrıştırmayan
7-dönem ismi olmayan (bazı yıllar,bazı isimler çok fazla koyuluyor.çocuk okula başladığında sınıfında 5 tane aynı isimden olmasın mesela)
8-unisex olabilir,buna takıntılı değilim...

Şu ana kadar bu kriterler ile aradığımı bulamadım.
Belki bir-iki tanesini esnetmek zorunda kalabilirim.
Sizin aklınıza gelen var mı?
Belki de kızımın isim annesi ya da babası siz olursunuz...

Sevgiler,
dinamikanne


13 Kasım 2012 Salı

Bebeğimizin Geleceğini Nasıl Öğrendik

bu yazı, bu şarkıyla tavsiye ediliyor :) (bu şarkıyı dinlerken baba olacağını öğrendi )
Athena - Ben Böyleyim
http://www.youtube.com/watch?v=p3SAKBg9KPM&feature=related

Eşimle 2005 yılında tanıştık. 3 gün içinde evlenmeye karar verdik,  11. ayda evlenmiştik.
Muhteşem bir tanışma hikayemiz var... Ancak bu yazıda başka muhteşem bir hikaye anlatacağım.
Evliliğimizin tadını çikartmak, kariyerimizde belli bir noktaya gelmek, seyahat etmek, bebeğimizi daha iyi koşullar altinda yetiştirebilmek için uzun bir süre bebek düşünmedik.
Bebeklere ve çocuklara cok alışkındım. 7 tane yeğenim vardi ve hepsiyle ilgilendiğim süre zarfini toplamış olsam 2 tam çocuk büyütmüş sayılırdım.
2012 Mayis ayında bebeğimizin geleceğini öğrendik.
Nasıl öğrendiğimize gelince :
Bebek denemelerine baslamıştık.
Bebek deneyen çiftler : Öyle bir-iki denemede zırt diye çocuk olmuyor. Bebeğin olması mucize, olmaması normal. Bu nedenle zamana bırakın, o gelmek istediği en güzel zamanı seçiyor.
2012 Mayis ayında periyotumun üzerinden 3 gun geçmesine rağmen hamile olduğum hiç aklıma gelmedi.
Karin ve kasik ağrisi, asabilik durumu her ay çok tanıdık ve rutin bir histi.
Ancak 3 gün geçmesi de pek normal değildi. Test yaptım, test çift çizgiydi //
Testin fotoğrafini cektim.


Sevgilime nasil soylemeliydim?
3 gün sonra doğumgünüydü, o gün haber verebilirdim ancak bu muhteşem olayı icimde bu kadar süre tutamayacağimdan adım gibi emindim.
Akşam Dream tv'nin düzenlediği bir gece vardı ve ajanstaki ekip arkadaşlarım ile daha önceden bu partiye gitmeyi planlamıştık.O anda "ben gelemiyorum" da diyemezdim.Programı değiştirmedim.
Partiye gittik ve gecenin ilerleyen saatlerinde sevgilim gelip beni alacaktı.
Sahnede Athena vardı, bir-iki şarkı dinleyelim ve öyle çıkalım dedik.
O anda, testin fotoğrafını gösterdim.
Önce bu nedir elektirik prizi mi diye sordu, daha sonra kaç cizgi olmasi gerekiyordu diye çığlık attı.

Bu anı bir arkadaşım tesadüfen fotoğraflamış. İşte o an.

                                                      (Baba olacağını öğrendiği an)

Ilk ay, aynı heyecan ile yakın çevreye bu süreci anlatmak ile geçti. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Aklım bir karış havadaydı sanki.
Ilk işim dansı bırakmak oldu. Flamenco daha çok ayakların çalıştığı bir dans olduğu için hamilelik dönemine uygun değildi.Bebeğim için yaptigim ilk fedakarlıktı.
Çok ilginctir ki test yapmadan bir gün önce kendime günlük kullanim icin flamenco ayakkabısı modelinde bir ayakkabı almıştım.
Ertesi gün yeni ayakkabılarımı giyindiğimde hamile olduğumu öğrendim. İlerde anlatılmak üzere çok güzel bir anımız olmuştu.
Bu ayakkabıları çok nadir giyiyorum. Ayakkabılar, kutusunda kızımın ayakkarının 37 numara olmasını bekliyor. Gençlik ayakkabısı hazır.
Işte o efsane ayakkabılar.


Ilk 3 ay ;
Çok  erken uyudum, baş ağrıları, halsizlik, rutin değerlerimde düşüş, iştahsızlık yaşadım.
Kusma ve mide bulantısı olmadi, bu nedenle şanslıydım.
Daha önceden deneyimi olanlar, 4. Ay itibari ile enerjimin döneceğini söylüyordu, bunun için gün sayıyordum.
Ve bence hamileliğin "balayi" donemine geldik. En rahat, en iyi hissettigim dönem 4-6 aylik donem oldu.
Bu yazıyı yazarken 6. ay sonrasını henüz yaşamadım ancak çevremdeki hamile insanlardan hareket kabiliyetinin kısıtlandığını, nefes sorunu başladığını biliyorum.
3,5 aylıkken cinsiyeti öğrendik. Kiz. Hep ilk bebeğimin kiz olmasini isterdim.
5. ay itibari ile hamile yogasina basladim.
Bu sayede kendimi çok hafif , çok rahat hissediyorum. Ayrıca bebeğimle bağımı da kuvvetlendiriyor.
Hamileler ile birlikte vakit geçirmek bana iyi geliyor. Küçük sohbetler, tüm bebeklerin enerjisini hissetmek, gerçekten çok keyifli.
Ve 5,5 aylıkken başıma gelen bir olay nedeni ile bir atasözü öğrenmis oldum; “Her evlat anadan bir diş alırmış.” Dişim kırıldi ve doktor çekilmesi gerektiğini söyledi.
Çok korktum ama anestezi alabileceğim güvenli dönemdeydim.
Hatta dişçiye giderken göbeğimin üzerine kızıma bir not yazdim.
“ annene yardim et, disi cekilirken canı acımasın.”
Ve not gerçekleşti, minik meleğim yardim etti ve hic acimadan dişimi çektirdim.
13 Ekim’de doğumgünümde kızım bana dışardan hissedilebilen hareketler ile tepki verdi. En güzel doğumgünü hediyesi bu tekmelerdi.
Birgün, birinin tekme atmasına bu kadar çok sevineceğim hiç aklıma gelmezdi. Annelik duygusu, tüm ezberleri bozuyor.
Bu dönemin en güzel yanlarindan biri; kendini cok güçlü ve özgür hissediyorsun. Sanki her şeyi yapabilecekmişsin gibi.
İstediğin zaman gülüp, istediğin zaman ağlıyorsun. Duygularını istediğin gibi yaşıyorsun. Mekandan, insanlardan bağımsız.
Tüm bebek isteyen ebeveynlerin bu duyguyu yaşamasını dilerim.
Bol kahkahali,güneşli, enerji dolu günler geçirmeniz dileğiyle,
Sevgiyle,
dinamikanne

Hobiler Hayata Anlam Katar

Bu yazı, bu şarkı ile birlikte tavsiye edilir.
http://www.youtube.com/watch?v=vY7sabq_C1U

Bilenler bilir. Her yaşadığım şeyin çok güzel bir hikayesi vardır.
Hep çok kıymetli hikayeler sarar çevremi. Ya da ben her şeye o gözle bakarım.
Çok fazla boş duramayan bir insanım. Sürekli aklımda bir şeyler vardır.
Hayal kurarım ve uygulamaya çalışırım.
Hamilelik öncesinde dans ediyordum.

Flamenco! Ateş,aşk,kin,nefret,tutku…
Tüm duyguları barındıran farklı bir disiplin. Çok emek vermek lazım.
Dans hocalarımızdan birinin söylediği bir şey vardır flamenco ile ilgili. Çok doğru bulurum. “Ben 30 yıldır dans ediyorum, sahnede yarım saati geçemez yapacağım doğaçlama” der. Alt beden ayrı,üst beden ayrı disiplindir. Kolay gibi gözükür,ama en zor danslardan biridir. Belki de en zoru.
Benim yolum nasıl mı kesişti flamenco ile?
Çok etkileyici bir hikaye bence.
Yeni evlendiğim yıldı. Yeni bir hayat, yeni bir düzen.
Bu arada evlilik bence muhteşem bir şey.Deneyimlerimi paylaşacağım ama bu yazıda değil.

Penolope Cruz’un oynadığı, Almodovar’ın yönettiği “Volver” i izliyordum.
Sevgilim çalışma odasında çalışıyordu,ben salondaydım. Ağlama sesime koşarak geldi.
Penolope’nin Estrella Morente sesinden Volver şarkısını söylemesine tanık olmuştum ve kendimi durduramıyordum.

Beni çok etkilemişti.Penolope’nin palması (flamencoda alkış ile tutulan ritm), Estrella’nın büyülü sesi …
Hani " bir film izledim, hayatım değişti " derler ya…Evet, öyle oldu bana.

Daha sonra flamenco okullarını araştırdım İstanbul’da.
Bir yer buldum, oraya başlayacaktım.Önden bir ders izlemeye gidecektim.
O gün ofisten çıkıp Beyoğlu’na geldim.Biraz vaktim vardı.
Öylesine mutluydum ki…Kendim için bir şey yapacaktım ve bu beni çok heyecanlandıran bir şeydi.
Çiçek pasajında kendime midye ve güzel bir kadeh içki ısmarladım.O anki heyecanımı hala hissediyorum bunları yazarken.
Yemek sonrası okula doğru gittim. Bir kadın vardı.Metronom ile birlikte ayak ritimleri çalışıyordu. Tika da tika ta taa taa ! Öyle etkileyici bir havası vardı ki…Orta yaşlarda, beline kadar uzun, örgülü saçları, siyah belden oturma bileklere kadar inen eteği…
Aynanın karşısında salınıyordu, bilekleri yukardan aşağıya bir kuğu gibi iniyordu.
Çok zarif bir kadındı.Arzu’ydu bu kadının ismi.Oradaki sohbetimizde laf lafı açtı ve eşinin bizim nihah davetiye tasarımlarımızı yapan Ersu Bey olduğu ortaya çıktı. Yıllar sonra aynı sınıfta kesişecekti yollarımız.
Daha sonra ders başladı. Isınma hareketlerini yine çok güzel bir kız yaptırıyordu. Uzun boylu, çok güzel yüzlü, harika duruşlu biri. İsmi Suna.(Elle'de harika ayakkabı tasarımları yapan ve kızımın ilk gençlik ayakkabısını tasarlayan kişi)

Yolumuz bir kaç yıl sonra başka bir okulda kesişecekti onunla da.
Ve ders başladı.Flamenco hocası Melek, metronom eşliğinde tüm öğrencilere teknik çalıştırıyordu.
Ayakkabılar özeldi, çivili ayakkabılar! Ahşap zeminde yankı yapıyordu. Aralarda çatlak ses çıksa da tüm sınıf aynı tok sesi ve uyumu yakalamaya çalışıyordu.
Dedim ya, çok zor bir dans flamenco. Bir hareket için saatlerce çalışman gerekir.
Ve işte beni içine almıştı flamenco. Ben de bu dansı yapmak istiyordum.
Dersi izlemeye gittiğim gün Pazartesi idi.Salı günü, yani ertesi gün başlıyordum derslere.
Hayatımın amacını bulmuştum.Ayaklarım yerden kesiliyordu.
Eve geldim, eşime anlattım.O da gözlerimdeki ışığı görünce çok sevindi.
Ertesi gün ofiste arkadaşlarıma söyledim. Bugün benim günüm diye.
Ve öğleden sonra masamda otururken birden öksürmeye başladım.
Çok kuvvetli bir öksürüktü, sanki içimden bir şeyler kopuyordu.

Ölüyordum, yok oluyordum.
Taksiyle hastaneye giderken yanımda Sibel vardı.Ofisten çalışma arkadaşım, melek insan.
Taksi şöförü ” yeldir abla,korkma” dedi.
Değilmiş. Pnömötörax nam-ı diğer PX ve yine nam-ı diğer ciğer sönmesiymiş bana olan.
Bu başka bir hikaye, bunu başka bir yazımda anlatacağım.
Acil ameliyat oldum ve ameliyattan çıkar çıkmaz ne yaptım biliyor musunuz?
Flamenco okulunu aradım ve ben dün gelmiştim, bugün derslere başlayacaktım ama ameliyat oldum, o yüzden gelemiyorum dedim.
Ve 19 Mart 2007, flamencoya başlangıç tarihi olarak geçmedi elbette tarihe.

PX geçirdiğim tarih olarak geçti kayıtlara.
Eylül 2007′ de Etnik 34 ile kesişti yolum. Muhteşem dansçılar ; Manuel Reina & Işıl Reina.
Hamilelik serüvenine kadar da onlar ile devam etti. Arada farklı workshoplar, farklı hocalar ile de çalıştım.
Güzel, heyecanlı, görkemli gösteriler.Sıcacık insanlar…Ve tek bir tutku. Flamenco !


Hamile olduğumu öğrendikten hemen sonra ara verdim. Bu kadar çok sevdiğim bir uğraşa ara vermek bir boşluğa düşürdü beni.
Evet, bir mucize bekliyorduk, bebeğimiz geliyordu ancak boş boş oturmak bana göre değildi.
Evi değiştirelim, mobilyaları mı yenilesek, yazlık mı alsak gibi sonu gelmeyen araştırmalarım sevgilimi yormuş olacak ki bana yeni bir uğraş buldu.
Canım sevgilim, doğumgünümde çok güzel bir şey hediye etti. Nasıl resim yapılır kitapları, eskiz defterleri, sulu boyalar, kuru boyalar, yağlı boyalar, fırçalar. Ve bir palet.

Paletleri çok severim.
20121021-161659.jpg
Bakalım benden iyi ressam olur mu bilemem ama kızımın odasını yapacağım resimlerin süsleyeceği şimdiden çok net.
İsterseniz size de bir tablo yaparım.

Sevgiyle,
dinamikanne

Blog Yazmaya Nasıl Başladım

Bu yazıyı okurken bu şarkı önerilir :) Başlangıçlar için...
http://www.youtube.com/watch?v=0xz8QWR3Z8o

Herkese Merhaba,

Uzun zamandır bir blog yazmayı düşünüyordum ancak bir türlü fırsat bulamamıştım.
Bebeğimin olacağını öğrendiğim zaman “evet tam zamanı” dedim.

Yine de aksiyon almam 6 ayı buldu.
Şu anda bebeğim karnımda, çekirdek aile 2012′nin son deniz tatilini yapıyoruz.
(Kaldığımız otelde sabaha böyle uyanıyoruz)

Burada bebeğimden,sevgilimden,ailemden ve benden bahsedeceğim.
Çok beğendiğim bir söz vardır, bununla noktalamak istiyorum bu yazıyı.
“Ama olsun,pişman değilim.Zaten ben bunları anı olsun diye yaşadım!”
Anı olsun diye yazıyorum.
Sevgi ve ışık ile kalın !
diye yazmıştım ilk yazımı 20.10.2012 tarihinde.
Başka bir blog servis sağlayıcısından, başka bir isimle açmıştım bu blogu ilk olarak.
Daha sonra aldığım ismin twitterda bir kullanıcıya ait olduğunu gördüm.
Bu nedenle kendime beni anlatan başka bir isim aradım.
Aman Allah'ım, bütün kadınlar blog yazıyormuş meğer.
Aklınıza gelebilecek tüm isimler alınmış.
Daha sonra "dinamikanne" nin kullanılmadığını keşfettim.İşte ben dedim :)
30 yıl boyunca gayet dinamik yaşadım, dinamikanne olur muyum bilemiyorum.
"dinamikhamile" idim, artık kaçarım yok, dinamikanne isimli bir blogun var ise dinamik olacaksın :)
Sevgiyle,
dinamikanne