28 Ocak 2014 Salı

Anne Sütünün Bir Damlası Bile Ziyan Olmamalı


Bir kaç konu var dayanamadığım.Aksi olduğunda kendim olmaktan çıktığım.
Bunlardan bir tanesi; anne sütünün ziyan edilmesi...

Mina, 1 yaşında ve hala anne sütü alıyor.
Ofiste bir kere çekiyorum.
Buzlukta bir-iki hafta kahvaltısını idare edecek kadar var.
Çok şükür.Çok mutluyum bununla ilgili.Ne kadar şükretsem az.
Sütüm çok olsun diye olumlama düşünceleri yaptım,şelale görsellerini düşündüm...Neler neler...
Hepsinin de çok faydasını gördüm.

Mina,1 yaşına kadar anne sütü aldı ve devam ediyor.
O kadar işin arasında süt çekmeye çalışıyorum ofiste.
Çekenler bilirler, zahmetli bir şeydir.Zahmetini de geçtim, çok değerli bir şey.
Her annenin sütü kendi çocuğunun ihtiyaçlarına göre  üretiliyor.
İhtiyaca göre üretilen, benzersiz, yeryüzündeki tek besin.
Diğer bir deyişle mucizenin ta kendisi.

Harika bir bebek hemşiremiz vardı. Eve ziyarete geldiğinde çok detaylı bilgiler vermişti.
Zerrin Uçok.Bu ismi unutmayın ve doğum sonrasında destek alacaksanız bu isim O olsun!
Hayat koçluğunu kendisine misyon edinmiş, her tarafından huzur akan, engin bilgili harika bir kadın.
Lohusalıkta anneanne, babaanne terapisinden tutun, tüm hayata dair yaklaşık 2 saat sohbet ettik.Biz sohbet ederken de Mina'nın rutin kontrollerini yapmıştı.
Sonra başım sıkıştığında hep aradım onu.
Mina'yı onun verdiği püf noktaları ile büyüttüm ve faydasını çok gördüm.
Hiç pişik olmadı.
Uykusu hep düzenliydi.
Sakin bir bebekti.
Gaz sorununu çok rahat atlattık vs...
Hiç hasta olmadı maşşallah...
Ateşi çıktığında ne yapmamız gerektiğini çok iyi biliyorduk.
Buradan da teşekkürler olsun o ışık kadına!

Anne sütü 6 aya kadar buzlukta saklanabilir ancak önerilen tüketim şekli; aylık olarak devir daim yapmaktır.Yani sütünü çek, at buzluğa, 6 ay sonra al kullan değil.
Eğer çok fazla stok varsa o stokları kullan, çektiğin yeni sütü buzluğa at.
Çünkü, sütün içeriği her ay çocuğun ihtiyaç yapısına göre değişir.Aylık olarak sütleri takip etmek gerek.

Diğer altın kural 3-3-3 kuralı.
Oda sıcaklığında 3 saat, dolapta 3 gün, buzlukta 3 ay kalabilir.Buzlukta 6 aya kadar da saklayanlar var.
Bir de "bain marie" ile bir kez ısıtılmış süt, bir kez daha ısıtılmaz ya da dondurulamaz.
Buzluktan çıkan süt, bitecek.Başka yol yok!
O yüzden, buzluğa sütleri depolarken genelde 50 - 75 cc civarında poşetlere koyup kaldırıyorum.
Çünkü hiç tahammülüm yok boşa giden süte, gerçekten dayanamıyorum.
İçim gidiyor...
Bugüne kadar hiç boşa gitmedi.
Mina ile ilgilenen ablamız, ısıttığı sütün bir kısmını Mina içmek istemediğinde bu kalan miktarı çorbasına ekliyor ve öyle içiriyor.

Dün akşam eve geç gittim.
Babası buzluktan alıp,süt ısıtmış.
Buraya kadar her şey normal.
Tezgahın üzerinde 2 poşetin açılmış olduğunu gördüm.
Sakinliğimi koruyarak babasına; "neden 2 poşet açtın" dedim.
"Mina, bir poşeti anında hüpletiyor" dedi.
"Bunları bağışıklık sisteminin( doğal immunofortis) güçlenmesi için depoluyorum, doyumluk değil, tadımlık" diye çıkıştım babasına.
En azından Haziran'a kadar, bu pis hastalıklı kışı anne sütü vererek geçirmek hedefim.
2 poşet süt açılmıştı ancak Mina, babasının ısıttığı sütü içmemişti.
"İçmedi dişi çıkıyor galiba, keyfi yok" dedi.
Çok sinirlendim ve bu sütü Mina'ya içirmenin bir yolunu bulmasını söyledim.
2 torba süt...Öyle dedenin hacı yağı gibi bol bol kullanamazsın diye geçiriyordum içimden...
Mina'ya sütü verdiğimde içti.
Babası biberonun sonuna kadar yardım etti.
Ben de rahatladım.
Gerçekten en kızdığım şey, bu mucizenin bir damlasının bile boşa harcanması.

Neyse ki Mina sütü içti; süt bitti, kavga bitti!Babasını gerçekten çok seviyormuş, kurtardı dün akşam benim hışımımdan :)

İkisini de canım,canım,canım benim.

Sağlıklı günlere,
dinamikanne




22 Ocak 2014 Çarşamba

Ablam Ameliyat Oluyor / Beklemek Ne Zor

Bekliyoruz...
Bu kelime içinde ne çok şey barındırıyor.
Doğumu beklemek, ameliyatı beklemek, ölümü beklemek, yaşamayı beklemek, iş teklifi beklemek, restaurantta yemeğinin gelmesini beklemek, kuyrukta beklemek, yolculuk saatini beklemek,ektiğin dereotunun çıkmasını beklemek...
Godot'u bekleyen bile var...
Yaşam ile ölüm arasında sıkışmış hayatlarımızda ne kadar zavallıyız.
Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi...
Şu anda hastanedeyiz.
Buraya bir sürü vak'a geliyor şu anda.Sağlıklı olduğumuz her an için şükretmek gerek.Bunu bir kez daha anlıyoruz...
Ablamın ameliyatı şu anda gerçekleşiyor.
Seçil ablam ameliyat oluyor.
Pazartesi günü olacaktı ancak sabahtan acil bir vak'a geldiği için ameliyat ertelendi....
Salı günü ameliyat listesinde yoktu ismi, Çarşamba olacak herhalde dedik.
Ofise geldim, kapının önünde telefonum çaldı.
Arayan babam...
Hayırdır dedim, ablan dedi...Ameliyata alıyorlarmış.
Gözyaşlarım süzülüverdi.
Hemen hastaneye gelmek için koyuldum yola...
Aslında iyi de oldu apar topar olması.
Akis durumda ertesi gün ameliyat olacağını düşünerek uyumak ne zordur.Ben bunu bilirim, hem de çok iyi...
Bizim böyle süreçleri bilenler grubu ve bilmeyenler grubu vardır ailede.
Annem bilmeyenler grubunda yer alır.
Annemin bir sürü rahatsızlığı olduğu için; kalp, şeker, tansiyon gibi büyük rahatsızlıklar olduğundan bir de diğer acıları eklemek istemiyoruz.
En büyük acı, evladının çektiği acı çünkü...
Şimdi bir de bilmeyenler grubunda Eliz'in annesi ve yeni doğacak bebeğimizin annesi Türkan ablam var.
Ben, diğer 2 ablam ve babam ile hastanede buluştuk.
Dua eden ve güzel enerjiler yollayabilen kişileri aradım.
İkinciannem (kayınvalidem), Mina'nın bakımına yardımcı olan Zeynep ablamız, aile dostumuz Ayla, ekip arkadaşlarım, hamile arkadaşlarım...
Bugün Fatih'in İzmir'de bir toplantısı vardı ve gelemedi.O da oradan gönderiyor dualarını.
Babam camiye gitmiş orada dua etmek için, cami hocasını da tembihlemiş, dua edelim kızım için diye...
Güzel enerjiler bunlar, hepsi birleşiyor ve ablamın iyi olması için havada bir bulut oluşturuyor.
Koruyor onu...

Aralarda annemi arıyoruz, Türkan ablamı arıyoruz.
Herkes sanki işinde gücündeymiş gibi günlük akışa devam edermiş gibi konuşuyor.
Birbirimize şşşşt yapıyoruz, birlikte olduğumuz anlaşılmasın telefonda konuşurken diye.

Şu anda bekliyoruz.
Ablamın yaşama tutunmasını ve artık hayatına daha kaliteli devam edebilmesini bekliyoruz.
Tek beklediğimiz şey onun sağ salim ameliyattan çıkması ve tüm rahatsızlıklarını o ameliyat odasında bırakması...
Ezan okunuyor şu anda...
Sanki zaman duruyor ve tüm dualar onun adına gidiyor.
Yepyeni bir başlangıç bu...
Hepimiz için...
Şu ana kadar çok büyük şeyler başardı.
Bebekken geçirdiği bir havale sonrasında epilepsi kaldı.
Nöbetler, yıllar geçtikçe boyut değiştirdi ve şimdi bayılma aşamasına kadar geldi.
Ne zaman geleceği belli olmuyor.
39 yaşına kadar bu rahatsızlığı ve  kilolarca hapları taşıdı cebinde...
2 tane muhteşem çocuk getirdiler bu dünyaya.
Bir çok şey için bariyer olan bu hastalık, 2 çocuğa bariyer olmamıştı.
Yaparım, doğururum dedi, yaptı...İyi ki de yapmış...
Bugün güzel bir gün.Kışın ortasında baharı yaşıyoruz.
Bizim bütün güzel olaylarımız,güneşli günde gerçekleşir.
Bu en büyük ışık bize...
Bu yazıyı, hamile olan ablam şu anki durumu bilmediği için yayınlamıyorum.
Ameliyattan çıksın, ona söyleyelim, öyle yayınlayacağım.
Hadi bakalım, biz ailecek hayata yeniden başlıyoruz.
O ameliyattan çıksın, iyileşsin, bahara doğru yola koyuluyoruz.
Edith Piaf çağırıyor bizi...

Sağlıkla,
dinamikanne


Hayata Yeniden Başlamak / Bir Epilepsinin Defoluşu

17 Ocak 2014...
Telefonum çalıyor.
Ablam...
Ağlıyor, gülüyor, konuşamıyor.
Panik oluyorum, ne oldu diyorum.
Sinirlerinin boşaldığını anlıyorum.

Bir rahatsızlığı var ve yıllardır bu nedenle çok kaliteli bir hayat süremiyor.
Buna rağmen 2 tane pırlanta gibi çocuk dünyaya getirip, yetiştiriyor.
2 olağanüstü çocuk!
Ameliyat olma durumu var ancak çok ciddi bir ameliyat olduğu için yıllardır kaçıyor bundan.
Yıllar geçtikçe de ameliyat olanların sayısı artıyor ve bu alanda doktorlar daha fazla deneyim kazanıyor.

Bu rahatsızlıktan yıllarca çok çekti ancak ben yine de bu hastalığın onun hayatında önemli bir yoldaş olduğunu düşünüyorum.
Her şeyin bir nedeni vardır, bu rahatsızlığı yaşamasının da bir nedeni vardı.
Onun hayatını kalitesizce yaşamasına neden olan şey aslında onun hayatının devam etmesine vesile olmuştu.
Rutin kontrolleri için beyin tomogrofisi çektirdiğinde anevrizma olduğu ortaya çıkmış ve apar topar ameliyata alınmıştı.
Çok şükür beynindeki baloncuğa müdahale edilmişti.
O dönemde de diğer rahatsızlığı ile ilgili opere edilmesi gündeme gelmiş, yine hastaneden bu operasyonu olmadan çıkmıştı.
Korkuyordu.
Ne ile karşılaşacağını bilmiyordu.
2 oğlu vardı ve henüz yaşları küçüktü.
Bir de doktorlar için her rahatsızlık, bir vak'a...
O yüzden her ameliyat olman gerekiyor diyen doktora da güvenmemek gerekiyor.
Bu ameliyat, öyle her yerde her doktora olunmaz zaten.
Bu alanda bir kaç iyi isim var.
Neyse ki ablam, doktorlar konusunda çok şanslı.
Arkadaşı / ağabeyi bir doktor yönlendiriyor onu bu konuda.
Yıllardır, çok yakından yaşadıklarını bilen biri.
Ol kurtul diyor.
Yıllar geçip, bir sürü vak'a görüldüğü için de ablam, son bir kaç yıldır olsam mı acaba diye düşünüyor ve tamam diyor.
Tamam diyor ama hastaneden ne zaman cevap gelecek o belli değil.

Bu aralar bir grip salgınıdır gidiyor.
Gribe yakalananlar günlerce yatıyor, serum alıyor.
Birilerinin başına gelen olumsuzluk, birileri için başka yollar, kapılar açıyor.

Cuma günü bir telefon geliyor ablama.
Eğer ameliyat olmayı istiyorsan, Pazartesi olabilirsin diye.
Çünkü, pazartesi ameliyat olacak kişi grip olmuş.
Ablam beni arıyor.
Eli, ayağına girmiş...
Aradılar diyor.
Gülüyor, ağlıyor...

Tamam diyorum, bak kurtulacaksın.En iyi kararı kendin verirsin diyorum.
Olmak istiyor musun?
Bilmiyorum diyor, sonra toparlanıyor "evet istiyorum."

Özellikle son zamanlarda çok daha fazla etkiliyor bu rahatsızlık hayatını.
Bunu yaşayan bilir, o yüzden kararının ne olduğunu ondan öğrenmeye çalışıyorum önce.
Evet olacağım dedikten sonra da desteklediğimi söylüyorum.
Ölümün acısını ve korkusunu çok yakından 2 kere yaşamış biri olarak, ölüm ensemizde diyorum, nasıl ve ne zaman öleceğimizi bir tek Allah bilir.Ne zaman başımıza ne geleceğini de bilemeyiz.
İnsanların başına her an bir şey gelebiliyor.
Her ne olursa olsun, biz bütün aile olarak senin yanındayız diyorum.

Daha sonra kapatıyoruz telefonu, diğer aile fertleri ile de görüşüyor, sonra bir daha konuşuyoruz, evet olacağım diyor.
Kararı kesin.

Pazartesi bu çok önemli ameliyatı olacak.

Duru'nun doğumgünü için bugün biraraya geldik.
Herkesin içi buruk...
Herkes köşelerde kulisler yapıyor.
Çünkü annem ve hamile olan ablam bilmiyor.
Bizim ailede annem her şeyi olup bittikten sonra öğrenir.
Bir çok hastalığı var ve böyle durumlarda annem çok üzülüyor ve kalbi bu anlara dayanmaz diye söylemiyoruz.
Mesela annem bizim doğumlarımızı, doğum gerçekleştikten sonra öğrendi.
Başka bir ablamın bir ameliyatını bilmiyor.

Annem ve ablam aynı apartmanda oturdukları için annem doğum günü sonrasında bize geldi.
Bir kaç gün bizde kalması gerektiğini, Fatih'in yurt dışına çıkacağını, benim ise iş değiştireceğimden dolayı çok yoğun olacağımı ve Mina'ya bakan ablamızın oğlunun veli toplantısı olduğu için sabah geç geleceğini söyledim.
Allah affetsin :)

Neyse annem geldi bize.Bir yandan grip geçiren hamile ablama gitmesi gerektiğini söylüyor, ben de sen de hasta olursun, olmaz sonra bize geçer diye durduruyorum onu.

Sömestr tatili bir hafta sonra olduğundan ablamın çocukları Arhan ve Alper, kuzenleri Duru&Damla'ya gidiyorlar.

Böylece annem, Alper ve Arhan'ı da görmeyecek ve okula niye gitmiyorlar diye sorgulamayacak.

Ocak ayı hep bir başlangıç ayı bizim için.
2 tane çocuğumuz Duru ve Mina Ocak ayında geldi.
O yüzden hep uğuruna inandım Ocak ayının.
Ve şimdi ablamın sağlığına kavuşacağı anı bekliyoruz.

Umarım ameliyat çok güzel geçer...
Sağlığına tamamen kavuşur ve yeniden doğar.

O ablama benim çok nazım geçer.
Beni küçükken o yıkardı.
"Pappacıımmm, pappacımmm baksana, şampuanım bitmiş alsanaaaa" diye şarkımı söylerdim yıkanırken.
Başka kimsenin yıkamasını istemezdim.
Bir de her sabah saat 5:00'te uyanır, tereyağlı, ballı, reçelli ekmek isterdim ve hiç üşenmeden her sabah bir dilim ekmeğe sürer getirirdi.
Bir de okuldan dönerken kendi harçlığı ile Sagra Special dükkanından en sevdiğim rulo katlardan alırdı.
Ayağımın üzerine çaydanlık dökülüp, kabardığında az kahrımı çekmedi.
Beni kucağına alır, bakkala götürür, oradan koska şeker alırdık.Bir de kirazlı şeker.
Önce kulağıma takardık kirazlı şekeri, sonra kırıp yerdim.
Biz onun yatağının üzerinde otururken, "kalkar mısın yatıcam da" derdi ve hemen toz olurduk.
Eğer olmazsak, birbirimize girip kavga ederdik.
Hem de saç saça, baş başa ...
Tırnakları hep uzundu onun.
Girdiğimiz bir kavgada sağ elimin üzerine çimdirdiği tırnak izi hala duruyor.

Ameliyat işi çıktığında "ol da, Paris'e gideriz kutlamaya" demiştim.
2014 yılında Mina'nın şarkısı Edith Piaf'tan La Foulle idi.
Bununla ilgili yazdığım yazıda buradan okuyabilirsiniz 2014 yılı Fransa yılı demiştim.
Bir çok yol, bizi Fransa hikayelerine götürecek diye eklemiştim.
İşte, sırf bu yüzden ameliyat işi çıkıverdi.
Paris bizi çabuk görmek istiyor...
O yüzden ameliyatı çok iyi geçecek, biz de sağlığını kutlamaya Paris'e gideceğiz...

Lütfen Allah'ım,
İyi olsun...
Çocukları için...
Bizim için...





Sağlıklı günlere...
dinamikanne






19 Ocak 2014 Pazar

Duru; 7 Yaşında

16 Ocak 2007.
Güneşli bir Ocak günü.
Bizim çocuklarımız hep güneşli günde geldiler, hava kış mevsiminin tam ortası da olsa...
Sabah hepimiz hastaneye gidiyoruz, biz o zamanlar yaklaşık 6 aydır evliyiz.
Geliyor Duru...
Sarı saçları, beyaz teni...
Gözümün önünde ilk bakışı.

Duru ve Mina Ocak doğumlu.Mina ile burç kardeşliği var.İkisi de oğlak burcu...

6 yıl geçti...
O dönemde Acıbadem'de oturuyorlardı.Ablamın içtiği rezene çayları, Duru'nun yattığı ve sonradan Mina'nın da yatacağı beyaz beşik gözümün önünde.
Nasıl da acaip...
Zaman hızlıca geçiyor ve bir çok detayı hafızamızdan alıyor.

Duru, enteresan bir çocuk.
Derin bakışları var.
Müthiş bir espri anlayışı...
Birisini seviyorsa seviyorum diyor, sevmiyorsa sevmiyorum diyor.
Elbette ki çocuk olmanın verdiği netlik de var ancak burcunun dominantlığını da taşıyor sanki.
Net olmayı seviyor.

Çok yaratıcı bir çocuk.
Enstelasyon yapıyor bizim evde bulduğu bir kaç obje ile.
Sanatı seviyor ve bunu çok içinden geldiği gibi, severek yaşıyor.
Resim yapıyor ve hepsi çok yaratıcı.
Bir kaç gün resim yapamamışsa, boya kalemleri ile buluştuğunda transa geçiyor.
Hiç bir şey yiyip içmeden, çiziyor da çiziyor.

Mina'nın doğum hediyesi olarak çok güzel bir biberon çizmişti mesela.
O zaman 5. yaşını bitirmişti.
Tüm detayları ile harika bir resim olduğunu düşünüyorum.

Okumayı da kendi kendine söktü.
Bir çok yaklaşım, 7 yaşından önce çocuklara okuma-yazma öğretilmemesi gerektiğini söyler.
Duru'ya kimse harfleri göstermedi, buna rağmen 5 yaşında kendi kendisine okumayı ve yazmayı sökmüştü.
Bu resimdeki yazılar da Duru'ya ait.
Kırmızı kalbin içinde "Mina Seni Seviyorum" yazıyor.


Duru'nun doğum gününde eksik teyze ve kuzen vardı.
Türkan teyzesi çok fena grip olmuştu.
Eliz (1,5) ve Türkan teyzesinin karnındaki küçük oğlumuz bu nedenle gelemedi.
Emre (16) ise ingilizce kursunda olduğu için katılamadı.


Duru artık fotoğraf çektirmekten çok sıkılıyor ve gülümsemiyor.
Ona sakın gülme dedim, bu pozu verdi :)


Aynı şey kardeşi Damla'da da var ama Damla'yı güldürmek ne mümkün.
Hadi Damla, Minik'in için gülümse dedim, onun için bile gülümsemedi.
"Yine mi fotoğreaafff" diyor.
Minik'i mumluğun içine oturttuk, dinleniyor burada.


Duru köpekleri ve mor rengi çok seviyor.
Golden bir köpekle çekilmiş fotoğrafının üzerinde olduğu harika bir pastası vardı.
Hayvan beslemek çok büyük bir sorumluluk gerektiriyor.
Duru, bu sorumluluğu alabilecek yaşa geldiğinde bir köpeği olacak sanırım.
Ailesi bu nedenle almıyor diye düşünüyorum :)


Bu barda poz veren çocuklar, 10-15 yıl sonra genç yetişkinler olarak poz verecekler...
Uzak yıllar değil, zaman hızlıca akıyor.
Alper arabasıyla evin önüne gelip, "teyzeeeee, bu akşam Mina'yı beklemeyin, kaçıyoruz biz, akşam arkadaşlarımızla birlikte olacağız, geç geliriz" diyecek ve Mina'yı alıp gidecek...
Bırrrr, gözlerim doldu bile benim bu sahneyi düşündüğümde...


İşte bu harika iki çocuğun anne ve babası.
Damla'nın sevimli çıktığına bakmayın, annesi gıdı gıdı yapıyor.
Nasıl sevmiyor fotoğraf çektirmeyi anlatamam :)

Alper ile Mina...
Herkes kendi halinde...

Duru'ya üzerinde ingilizce yazan görsellerin olduğu bir pijama takımı ve ev terliği aldık.
Bu pijama takımını giyindiğinde her gece bir kaç kelime öğrenerek uykuya geçebilir diye düşündüm.
Gerçi bu kelimelerin tümünü biliyor ama belki Damla'ya katkısı olur.
Bir de diş kaşıyıcısı istedi.
Mina hediye etti.
Duru, müthiş sevindi.
Ne yapacağını tam anlayamasak da, bu hediyeyi ısrarla istiyormuş :)

İyi ki doğdun canım Duru'cum.
Seni çok seviyorum...
Yolun, yolculuğun açık olsun!

teyzen,
dinamikanne :)





14 Ocak 2014 Salı

Momiji - Mutluluk Saçan Bebekler / Mina'nın Doğumgünü Hediyesi

Bugün çok güzel başladım güne...Aslında pek çok kere güzel başlarım ben günlere.Necati Cumalı'nın bir kaç mısrasını kendime pek yakın bulurum.
"Ben sabahları severim oldum bittim
Sabahları, çocukları, bütün başlangıçları
"Ve şöyle eklemek isterim kendimden bu güzel mısralara...

"Ben sabahları severim oldum bittim

Sabahları, çocukları, bütün başlangıçları"
"Bir de yolu ve yolculuğu
Her sabah yeni bir yolculuk...."

Bu satırlarla beni yazbitmesin tanıştırdı.

Instagrama Mina ile kitapçıda çekilen bir fotoğrafımızı koymuştum.yazbitmesin bu fotoğrafı beğenmişti.
Kimdir diye bakarken, büyülü dünyasında buluverdim kendimi birden.
yazbitmesin zaten o kadar büyülü bir isim ki benim için.
yazbitmesin gerçekten :)
Tam bir kitap kurdu.
Öyle güzel fotoğraflar paylaşıyor ki, insanın sürekli kitap okuyası geliyor.

Ben, Mina doğduktan sonra daha çok resimli kitaplarla haşır neşir olsam da, yazbitmesin'in fotoğraflarını gördüğünüzde yutasınız geliyor kitapları.

Hani çok lezzetli bir yemek yerken doymamayı ister ya insan, ya da ikinci bir midem olsaydı da daha fazla yiyebilseydim diye düşünürüz bazen...
Nasıl?
Kimse böyle düşünmüyor mu?
Yeme potansiyelim çıktı desenize ortaya.
Neyse canım, ben süt veren kadınım.Olacak o kadar :)

yazbitmesin'in instagramdaki paylaşımlarını görünce keşke çoook zamanım olsa ve dünyadaki bütün kitapları okusam diye geçiriyor insan içinden...

Bir paylaşımında momiji'leri  koymuştu.O paylaşımda tanıştım bu dünya tatlısı koleksiyon bebeklerin serisi ile...


Momiji, 2005'te Warwickshire'da kurulmuş bir İngiliz markası.

İlhamını arkadaşlıktan ve hayatımızdaki küçük mutluluklardan alıyor.
 Momiji koleksiyon bebeklerinin altında mesaj saklama haznesi ve içinden çıkan boş bir not kağıdı var. 
instagram'da #momijisevgiyiyay başlığı altında bir çok fotoğraf paylaşılıyor.

Söz uçar, yazı kalır mottosuna inandığımdan bu beni çok etkiliyor.

Tümü reçineden yapılıyor ve el boyaması.Yani fabrikasyon değil, hepsi el emeği, göz nuru...
Hepsi orijinal ve birbirinden farklı.Hepsinin başka türlü bir sevgi ile yapıldığını düşünüyorum.

İşte bu yüzden, Mina'nın ilk yaş doğumgünü hediyesi olması gerektiğini düşünüyorum.Çünkü mutluluk saçıyor bu güzel bebekler.

Benim göbek adım Upendo...

Upendo; Swahili dilinde Sevgi Saçan demek. ( u-sen , pendo- sevgi saçan)Gençlik yıllarımın başlarında Tanzania'lı olan  arkadaşlarım bana bu ismi uygun görmüşlerdi.

Kendime yakın buluveriyorum bu güzel bebekleri...

Evet, oyuncak değiller, koleksiyon yapmak için uygunlar ancak içine yazacağım mesaj ile ölümsüzleşecek.
Mina, okuma yazma öğrendiğinde onun için yazdığımız yazıyı okuyacak...Hele bir de doğum günü güzeli var ki, o bambaşka...
Mina ile yarışır bu güzeller...Kimin gözler daha çekik diye...
İşte böyle, bazı insanlar güzel şeyler katar hayata...
Yakından tanımasanız, oturup bir kahve içmesenz bile, varlıkları sizin hayatınızda bir hikayeye vesile olur...

"Şu küçücük yumurta kadar şeylere bu kadar anlam yüklemek de neyin nesi" diye düşünen insanlar da olacaktır elbette.
Ama o zaman hayat bomboş geçmez mi?

#momijisevgiyiyay 
dinamikanne





2014'e Girerken, Mina 1 Yaşında

bu yazı bu şarkı ile tavsiye edilir...
http://www.youtube.com/watch?v=Fgn8gZHJZzA

2014...
Senden tüm ailem için sağlık, huzur, mutluluk diliyorum.
Yanında bir de; ailemle bol seyahat, kızımla bol vakit, keyif alacağımız işler, andan keyif alarak yaşama ayrıcalığı, bol enerji, bol şans, bol kazanç da verirsen ne şahane...

2013 bizim için muhteşem bir yıldı.
Üzerine çıkabilir misin bilmiyorum sevgili 2014.
Şansını bir dene istersen, hiç bir şey imkansız değildir...

2014'ü nasıl karşıladığımıza gelince...
Her yeni yıldan farklı olarak ilk kez kızımızla girdik yeni yıla.
Geçen yıl, 00:00'da içerdeydi, bu sene dışarda ve yanımızda :)
Akşam hep birlikte yemek yedik, ona pişirdiğim kırmızı kadife cupcakelerden tattı.
"İyi ki doğdun Minaaaaa" diyerek pastasını üfledik.


Kendisine çam ağaçlı olanını seçti.
İlk kez yediği için öyle mutlu ki...
Herkes minik kaçamaklar yapabilir, hele ki doğum günü ise değil mi ama :)


Sonra Mina'ya her yıl geleneksel olarak almayı düşündüğüm bir hediyeyi verdim ve giydirdim.
Yeni pijama takımları...Daha önceden yıkanıp,ütülendi ve tekrar paketlendi.
Mina, yeni yıl çocuğu olduğu için ve yeni yıl saatlerinde uykuda olacağı için her yıl yeni pijama takımları ile girsin diye düşündüm yeni yıla...
Bu bir "anne geleneği" olsun istiyorum.

1 Ocak 2013'te  00:50' de dünyaya gelen canım kızım, üzerinden tam 1 yıl geçtiğinde bu saatte uyuyordu.
Biz de pijamalarımızı giyinip, tam bu saatte o uyurken yanında olduk.



Geçen sene Radyo Voyage'da çalan şarkı Mina'nın şarkısı olmuştu.Ağlarken  bu şarkıyı duyduğunda susuyordu.
Hindistan'dan Sevgilerle yazımda bu hikayeden uzunca bahsetmiştim.

Bu yılın rotasını belirlemek için Radyo Voyage'ı açtık ve başladık dinlemeye.
Tam 00:50'de işte bu dinlediğiniz şarkı çalıyordu.
Edith Piaf, La Foulle
http://www.youtube.com/watch?v=Fgn8gZHJZzA
Bu yılki ülkemiz Fransa idi.
Eminim bu yıl hep Fransa ile ilgili hikayeler çıkacak karşımıza...
Şarkıda; 
büyük bir kalabalık içinde, bir adam çıkıyor kadının karşısına.
dans ediyorlar, elleri kenetleniyor birbirine...
bedenleri birlikte uçuyor.Mutluluk saçıyorlar...
Sonra, O'na adamı veren kalabalık, birden alıyor adamı...
Kalabalıkta bulamıyor...Üzülüyor...
Modern ve kadın tarafından bakılan bir külkedisi masalı gibi aslında...
Mina, böyle tutku ile hayata tutunabileceği birini çeker hayatına umarım gençlik döneminde...Sonu mutlu sonla biten olanından bir hikaye diliyorum elbette...

Radyo Voyage, twitterdan Mina'nın yeni yaşını da kutladı...
O zaman hazırdık hem yeni yıla, hem yeni yaşa!




Canımız, mucizemiz, iyi ki bize geldin ve bizi seçtin.
Seni seviyoruz!
dinamikannen & miskinbaban