23 Mart 2015 Pazartesi

Masal Terapi

Ben büyülü bir yolculuğa çıktım, katılmak ister misin yoluma, yolculuğuma?
Çantamdaki katığımı da paylaşırım seninle eğer istersen? 
Yeter bize, sadece hadi gidelim diyecek bir ses gerekir bazen. İşte o ses benim.
Tamam de usulca, öyle büyülü bir dünya göreceksin ki...
Dönmek istemeyeceksin...

Bu büyülü kapının anahtarı Judith Malika Liberman 'da.

Judith Fransız bir masal anlatıcısı.
Bir çok ülkeye seyahat etmiş ve şimdilik son durak İstanbul gibi.
12 yıldır İstanbul'da yaşıyor, büyüklere masallar anlatıyor. Masalların içinde kendi yazdığı şarkıları söylüyor.


Nazım Hikmet Kültür Merkezinde Mart ayı masal gecesinden...
Tahir çalıyor, hepimiz söylüyoruz.


İlk tanışmamızda Kırmızı Başlıklı Kız'ı anlatmıştı, nefesimi tutarak dinledim.
Bir diğer buluşmamızda anlattığı bir masal o kadar gerçekti ki, gözlerimden yaşlar süzüldü...

Şimdi Doğan Novus'tan yeni kitabı çıktı;

Masal Terapi


 
Diyor ki;

"Bu kitap senin için bir pusula olsun diye hayal edildi.
Onu çantanda taşı.
Kendini bir yol ayrımında bulduğunda, kararsızlık yaşadığında, ruhun yolunu kaybettiğinde kitabı çantandan çıkar.
Rasgele bir sayfasını aç.
Ve okumaya başla...
Karşına çıkan masal sana yolunu bulmanda yardım edecek.
Seni masallarla bir oyun oynamaya davet ediyorum.
İçindeki yıldız gözlü oyunbaz çocukla yeniden bağ kurmanın vakti geldi.
Bu bir iyileşme oyunudur.
Bırak masallar sana rehberlik etsin, seni iyileştirsin ve dönüştürsün..."


Judith'in imzası ile geçtiğimiz gün kitap geldi.
Kitabı elime alır almaz bu kitaba hiç başlamak istemediğimi farkettim.
Başlamazsam bitmezdi ki...İçimdeki yıldız gözlü çocuk kulağıma bunu fısıldayıvermişti.
Kalbim güm güm...
Bir sayfa açtım, şöyle diyordu...
"Hayatın anlamı hediyeni bulmaktır.Hayatın amacı onu vermektir."  Picasso

Ben çantamda değil, kalbimin tam ortasında taşıyorum bu kitabı...

Judith, benim çocukluğuma dönüşümün hediyesi...
Hayatın amacı bulduğun hediyeyi vermekse eğer, işte bu kitabı sizinle tanıştırmak istiyorum.
İçinizdeki yıldız gözlü çocuğu uyandırmak için okuyun bu kitabı.

Hatta her ay Kadıköy'de Nazım Hikmet Kültür Merkezi 'nde  yapılan Masal Gecesine katılın.
Öyle bir büyü saracak ki sizi...
Judith'in bana kitabımı imzalarken yazdığı gibi ; Masallar size dost ve yoldaş olacak...

                                            
                                        Judith ile çalıştığımız masal atölyesinden bir kare.


Sevgilerimle,

dinamikanne,
#dinamikanneilemasaltadında










11 Mart 2015 Çarşamba

Çağdaş Anlatma Sanatı - Spontane Yazılar

Masal anlatıcısı Judith Liberman yere kartları seriyor.
Diyor ki seçin ve anlatın iki kart.
Sonra anlattıklarımızı yazıyoruz.
Hiç durmadan, kalemi hiç kaldırmadan yazın diyor.

Seçtiğim birinci kartta;
Bir çehre var, o çehrenin üzerinde de 8 tane ayrı çehre var.
Seçtiğim ikinci kartta;
Bir insan figürü, karnı sarı ve karnını tutuyor.

Benden şöyle şeyler çıkıyor aynen alıntılıyorum. Hiç bir düzeltme yapmadan 7 dakikada çıkan şeyleri paylaşıyorum.
Her hafta yazdıklarımı paylaşacağım.
Judith ile 7 hafta birlikteyiz, 7 hafta sonra arada nasıl bir fark olacak bakalım;

Hepimiz kendi seçtiğimiz hayatı yaşamıyor muyuz?
Peki ya kimsin sen?

Zihnimdeki 8 koldan hangisisin?
Bugün nasıl uyandın mesela?
Bana onu anlat.
Günaydın dedin mi yanında uyandığın kadına ya da adama?
Bir buse kondurduk mu yanağına kocaman gülümsemen ile?

Biliyor musun, o kocaman gülümseme belki de yaşamak için tüm enerjiyi verecek ona.
Yalnızca inan, inanmadan bunu başaramazsın.

Kendine inan ve önce kendine gülümse.
Hangi şapkanı giymeyi düşünüyorsun bugün?
Kızgın, nefret eden, eleştiren, mutsuz, ağlayan, hayal kırıklığına uğramış, yorgun...
Diyorum ya, seçmek mümkün.
En mutlu halini seçmek mümkün.
Sahi sen yaşadın mı ölümü?
Nefesin kesildi mi?
Ben yaşadım.
Belki de o yüzden aldırmamaya çalışıyorum.
Çelme takmaya çalıştığın hayatta varolabilmek mümkün.

2 kere doğdum ben. Şimdi karnımda bir bebek... Ve korkuyorum onu dışarı çıkarmaya.
Neden biliyor musun?
Mutlu olmamayı seçen öyle çok insan var ki...
Dönüşmeli insan, dönüşmeli ve gelişmeli.
İşte o zaman bu küçücük kalbim bırakır sessizce içimdeki çocuğu dışarıya.

Belki de o zaman daha güzel bir dünya mümkün olur kendi masalımı yarattığımız bu dünyada...





 

Bilmeceler

Hadi bir bilmece geçirin içinizden...
Geldi mi bir şey aklınıza?
Şanslıysanız bir iki şey hatırlarsınız.

Acaba unutuyor muyuz diye endişeye kapıldım bugün Judith Liberman'ın masal çalışmasında konusu geçince...

Sahi...
Neden bilmeceler vardır diye soruyor Judith.
•Merak uyandırmak için
•Olaylara farklı bakmak için, bir diğer deyiş ile bakış açını değiştirmek ve geliştirmek için
•Merakı ve dinamizmi korumak için...

Bir sürü cevap verilebilir...

Veremediğim cevap neden unuttuğumuzdu.

Hatırlamalı, unutmamalı ve yaşatmalı.

Evde; televizyonu kapatıp, yerde küçük bir çember yapıp "bilemece gecesi" yapmaya ne dersiniz?
Çok yakında çocuklarınızla oynayabileceğiniz bilmeceleri derliyorum.

Eminim çok keyifli olur...
Sevgilerimle,
dinamikanne


Not : Çocukların hepsi bizim çocuklar.
Eksikler var aralarında, 9'u buluyor doğru saydığınızda:) 




8 Mart 2015 Pazar

Bebekle Tatil - Eskişehir Yolculuğu

Marmara'ya soğuk hava geliyor, haftasonu yağışlı diyor hava durumu.
Sevgilim diyor ki Cumartesi günü Eskişehir'e gideceğim arazi görmeye.
O sırada Eskişehir'de hava durumuna bakıyorum. 
Tataaaam. 18 derece, süper güneşli gösteriyor.
Diyorum ki biz de geliyoruz.
Nereye diyor sevgilim şaşkın şaşkın.
Arazi görmeye değil elbette, Eskişehir'e gezmeye diyorum.
Tamam ama akşam dönmemiz gerekecek, Pazar elimdeki projeyi bitireceğim diyor.
Tamam diyorum, 3 saat gidiş nedir ki?
Buradan trafikte Beylikdüzü'ne gitsen o kadar işte diyorum.

Sabah 5'te uyanıyorum. Bayram sabahı gibi sanki.
Üzerimi giyiniyorum, küçük bir valiz yapıyorum, uyandırıyorum herkesi.
Yollar, yolculuklar çok değerlidir benim için.
Kıpır kıpır olur yüreğim, nereye gittiğin önemli değildir, yola çıkmaktan mühim olan.

Mina diyorum gidiyoruz bebeğim uyan.
Tamam diyor usulca, biliyor musun tatile gidiyoruz.
Eskişehir'e diye ekliyorum.
Uyku mahmuru olsa da wuhhhuuuu diyor.
Babası da iyice benzettin kendine, çocuk dediğin sabahın köründe uyandırıldığı için ağlamaz mı diyor.
Ağlamaz, tatile giderse ağlamaz diyorum.

Düşüyoruz yola, biraz ben kullanıyorum arabayı sonra sevgilim kullanıyor.
3 saat sonra Eskişehir'deyiz.

Ben bir yere giderken oralı olan insanlar ile konuşmayı tercih ederim.
Lokal halk nerede ne yeneceğini, nereye gidilmesi gerektiğini daha iyi bilir.
Şirketten iki arkadaşıma soruyorum, çok güzel bir güzergah çiziyorlar bize.

Kahvaltı için "Acıktım Kafedeyiz" e gidiyoruz.
20 liraya 2 kişilik serpme kahvaltı alıyoruz.
6 liraya sucuklu yumurta, 5 liraya gözleme çeşitleri geliyor masaya.
Serpme kahvaltıda yok yok.
Önden de ekmek ile bal kaymak ikramı geliyor.
Acaip dolu ve çok lezzetli bir sofraya toplamda 50 lira ödeyip kalkıyoruz sofradan.

Arazi görmeye giden sevgilim bir süre ortadan arazi oluyor.
Mina ile vedalaşıyor.


Biz anne kız Porsuk Adalar bölgesinde geziyoruz.
Hava mis, söylemiş miydim?

Porsuk Adalar bölgesi; Porsuk çayının kenarında konuşlanmış bir çok kafeden oluşan, suyun üzerinde köprülerin yer aldığı çok şirin bir yer.
Burada Türk kahvesi içerken insanları ve şehiri gözlemliyorum.

Mütavazı bir şehir.
Şehirde üniversite öğrencileri yoğunlukta.
Düzlük şehir, yokuş yok.
Bisiklet yoğun kullanılıyor.
Insanlar rahat, mutlu gözüküyor.

Küçük ve trafiksiz bir şehir olduğu için arazi görme işini erken bitirip geliyor yanımıza sevgilim.

Odunpazarı evlerine gidiyoruz.
Burası Osmanlı döneminden kalma tarihi evlerden oluşan bir yer.
Evler çok güzel.
Bir kaç dükkan var, lületaşından yapılmış ürünler satılıyor.
Aynı zamanda siyasetçilerin ve ünlü isimlerin bulunduğu balmumu heykel müzesi ve cam müzesi var.
Müzelerde çok sıra olduğu için ve kısıtlı zamanımız olduğu için yolumuza devam etmeye karar veriyoruz.
Gözlemeciler, köfteciler ve Eskişehir'in meşhur met helvası satan dükkanlar var aynı zamanda.
Bir de meydan kahvesi.
Burası bana biraz Bozcaada'yı anımsatıyor.
Sanki aşağıya insen denizi göreceksin gibi hissediyorsun.

E hadi biraz deniz havası alalım o zaman diyoruz ve Kent Park'a gidiyoruz.
Eskişehir'de deniz yok mu? Kim demiş?
Kent Park'ta Türkiye'nin ilk yapay plajı bulunuyor.
Bildiğiniz plaj gibi, kenarda kumlar, akan suya set yapılarak oluşturulmuş bir küçük deniz, bir de buranın içinde bulunan havuz var.


Çok büyük ve yeşillikler içinde bir park burası.
Çocuk oyun alanları, farklı bir çok park oyuncağı, kafeler var içinde.
Nehirde balık da tutuluyor. Daha çok sazan geliyormuş.
Atlar var, onları görmeye gidiyoruz.


Mina bayılıyor atlara. Seviyor kafalarını.
Hoşçakalın atlar deyip Eskişehir'in bir diğer güzel parkı olan Sazova Parkı'na gidiyoruz.
Burası Kent parka göre daha eğlenceli bir park.
Gondol ile sefa yapıp, su altı dünyasını ziyaret edebilirsiniz, uzay deneyimi yaşadıktan sonra deney atölyesinde farklı deneyler görebilirsiniz.
Hava çok güzel olduğu için biz içerde bir aktivite yapmaktansa dışarda gezmeyi tercih ediyoruz ve bu büyülü yer çıkıyor karşımıza.



Masal şatosu. 
Saat 6'ya geldiği için biz giriş saatini kaçırdık ve içini giremiyoruz.
Dışarısı bile öyle harika ki yetiyor bize.

Biz hep doğru söyleriz.
İşte bu yüzden burayı görüyoruz biraz ilerleyince.
Şirinleri göremesek de evleri ile karşılaşmak bile çok güzel.



Gerçekten masal tadında bir park burası.
Korsan gemisi, masal kahramanları var.
Nasrettin hoca elinde büyük bir kazan ile karşılıyor sizi girişte.
Eğer çocuğunuza masal ve hikaye anlatıyorsanız burası hayalinde canlananlar için vücüt bulacak bir yer.

Ve şunu da eklemek isterim, sırf bu park için Eskişehir'e gelinebilir.

Çıkıyoruz odun pazarına geri geliyoruz.
Köfte yiyoruz, köfte çok özellikli bir köfte değil bence. Bol ekmek ile servis ediliyor.
Piyaz, salata, şalgam ve 3 porsiyon köfteye 35 lira ödüyoruz.

Artık eve dönme zamanı.
Odun pazarı evlerinin en güzellerinden bir tanesini gözümüze kestiriyoruz ve Eskişehir'in ayazında poz veriyoruz.




Gündüz 18 derece olan hava akşam ayaza dönmüş.
Karnımız tok, sırtımız pek düşüyoruz yola.
3,5 saat sonra evimizdeyiz.

Eskişehir 2 günde çok rahat gezilebilecek bir yer.
Biz tekrar girmeyi düşünüyoruz biraz zaman geçtikten sonra.
Özellikle parka gidip masal şatosunın içini gezmek çok istiyorum.

Eğer vakit  ve midenizde yer bulursanız;
Pino'da hamburger,
Tadım'da dondurma,
Haller kültür merkezinde su muhallebisi yemeden dönmeyin.

Yeni yollar nerelere götürecek acaba bizi...

Sizler de bana deneyimlediğiniz ve beğendiğiniz yerleri yazarsanız bu listeye ekleyelim...

Sevgilerimle,
dinamikanne













Bebek Kurabiyesi

Iş arkadaşım Melike'den aldığım tarifi Mina ile yaptık ve ortaya pastanelerde pişen kurabiyeleri aratmayacak bir tat çıktı.



Orijinal tarifi ben biraz değiştirdim ve çocuk için daha uygun oldu bence.

Hadi o zaman mutfağa!


Buyrunuz ;

Malzemeler ;

1. 1 paket kabartma tozu 
2. 1 adet yumurta
3. 2 bardak tam buğday unu
4. 1 çay bardağı zeytinyağı
5. 150 gr. Tereyağı ( tereyağ oda sıcaklığında olsun, yoksa zeytinyağını duble koyunuz)
6. 1 çorba kaşığı toz şeker 
7. 1 çay kaşığı tuz
8. Orijinalinde yoktu ama ben neden bilmiyorum 1 tatlı kaşığı elma sirkesi koydum. Gerçekten nedenini bilmiyorum, dolaptan yumurta alırken sirke gözüme çarptı, yakışır dedim ve koydum. Bizimki nefis oldu. O yüzden isteğe bağlı.
9. Üzeri için çörekotu

Yapılışı ;
Yağları, tuzu, şekeri, sirkeyi, yumurtanın beyazını ve kabartma tozunu bir kaba koyup karıştırın.
Üzerine tam buğday ununu ekleyin.
İstediğiniz boyutta yuvarlak yaparak tepsiye dizin.



Tek atımlık yuvarlaklar daha iyi oluyor, dağılan bir kurabiye olduğu için yerlere dökülmüyor.



Üzerine yumurtanın sarısını sürün.
Bunun üzerine de çörekotu serpin.


150 derece fırında yaklaşık yarım saat pişirin.
Fırın ayarları değişebildiği için siz pişirme ayarını daha iyi bilirsiniz, yakmayınız minnoşları.

Önce kokusunu içine çeksin, sonra afiyet olsun bebeğinize.


Mina'ya bu harika şef takımını hediye eden sevgili arkadaşım doğum fotoğrafçısı Tuba Sönmezöz' e de tekrar teşekkürler.

Bu kurabiyeleri bu takım ile yapmak çok daha keyifliydi.

Afiyet olsun:))

Not : tuz ve şeker oranına çocuğunuzun içinde bulunduğu aya göre dikkat ediniz. Daha küçük ise hiç koymadan yapabilirsiniz.






5 Mart 2015 Perşembe

Anlar - Ben odamda yatacağım

2 yaşını geçtin biraz.
8 ay sepette yattın yanımızda.Sepete sığmayınca yatağımıza geldin.
Odanda yatırmadım, koynumda yatırmayın tercih ettim.
Benim doğrum buydu.
Özlüyordum seni.
Akşam geliyoruz işten bir iki saat birlikteyiz... Vakit geçiyor hemen. Doyamıyorum sana.

Bugün ilk kez kendin dedin ki;
Babacıııım ben artık odamda uyuuuucam.
Babanla ben sana şarkı söylemeye başladık; 

Bizim kızımız büyümüşşşşş, yatağındaaaaa yatmak istemiş... Bravo kızımızaaaa, bravoooo.

Öyle çok sevindik ki...
Babanla bu şarkının provasını yapmamıştık ama hem melodi hem de sözler sanki daha önce bir kaç prova almışız gibi çıkıverdi ağzımızdan...

Saniyeler içinde üzüldüm, gözlerim doldu...
Birden büyüyüverdin sen bebeğim derken dedin ki; anneeeeeee ben yatağımda yatmiiicammm. 
Ne yalan söyleyeyim, sevindim. 
Hatta ufak çaplı bir göbek bile artım diyebilirim.

Ohh bir daha ki kararına kadar birlikteyiz bebeğim...

Seni seviyorum.


4 Mart 2015 Çarşamba

Harika Çocuk Yetiştirmek

Mümkün mü?
Nedir harika?
Harikanın tanımı herkese göre farklıdır...
Birilerine göre çok iyi bir okulu kazanması, birilerine göre güzel bir kız&erkek olması, birilerine göre büyümüş de küçülmüş gibi çok bilmiş olması...

Harika çocuk olmadığını, bütün çocukların harika olduğunu düşünüyorum.

Kendisini gerçekleştirmesine izin verdiğim, birey gibi davrandığım, fikirlerine saygı duyduğum bir çocuk bizim evde yaşıyor.

Her çocuk tek ve özeldir.
Başkalarının çocukları ile kıyaslamadan, yarışa sokmadan çok severek büyütelim çocuklarımızı.

Onlar bizim aynamız, her yaptığımızın bir ayna gibi yansımasını bulmuyor muyuz karşımızda?
Harika çocuklar için önce harika model olalım biz onlara.
Dönüşüme kendimizden başlayalım...
Dedim ya, ne olursa olsun çok sevelim çocuklarımızı...
O zaman benim harika tanımıma uygun olan çocuklar yetişecekler.
Mutlu çocuk : Harika çocuk

Sizin tanımınız nasıl?



Sevgilerimle,

dinamikanne




26 Şubat 2015 Perşembe

Anlar - Ben uyandım

Uyanınca "ben uyandım" diyorsun, haber veriyorsun.
Ben de sana günaydınnnn bebeğim diyorum.
Dün ilk kes gözlerimi açar amaz dedin ki;
Günaydıınnnn. Benim gibi söyledin.
Benim vurgularım gibiydi.
Aynayım ben sana.
Ben & biz ne yapıyorsak aynısını görüyoruz.
Sen de kendimi görüyorum.
Aferim diyorum kendime, ne çok sevgi göstermişsin bebeğine.
Oyuncaklarına oynarken aynı sevgiyi veriyorsun onlara görüyorum.
Hep sev, sevgimi göster.
Bir kaç insan çıkabilir karşıma sevgisiz büyümüş, seni Üzebilir de...
Olsun sen sev herkesi ve göster bunu onlara.
Ne yazık ki bu dünya çok hijyenik değil, olur ya hayat bu ya...
Eğer seni üzen kişiler çıkarsa da karşına severek güle güle de.
Nefret etme sakın...
Seni seviyorum bebeğim.



21 Şubat 2015 Cumartesi

Anlar - Yaramazlık yapma kapı

Dün eve geç geldim ofisten.
Baban erken geldi uzun zaman sonra işten.
Bu aralar yoğun çalışıyor... Kendimi kandırmayayım aslında hep yoğun çalışıyor...
Seninle vakit geçirdiğinde dolu dolu geçirmeye özen gösteriyor.
O yüzden onun yokluğunu pek hissetmiyorsun bu anları içi dolu olarak yaşadığınız için.

Baban anlattı ama gözümde öylesine canlandı ki... Yazayım istedim.

Kapıyı kapatmışsın, kapı kapanmamış ve açılmış üzerine doğru.
Sonra demişsin ki; kapıııı yaramazlık yapma. Kapan. 

İçeri girer girmez baban bana dedi ki;
Mina sana çok benziyor, senin gibi eşyalar ile konuluşuyor.

Çok hoşuma gitti. Ben 33 yaşındayım sen henüz 2'nde.
33 yaşındaki kadın eşyalarda konulur mu?
Konuşur, içinde ki çocuk ve kendi çocuğu aynı yaştaysa eğer.

Seni seviyorum bebeğim...



17 Şubat 2015 Salı

Büyüme ağrısı & atağı nedir?

Büyüme ağrıları özellikle 3-12 yaş çocuklar arasında gözüken kemik ağrılarına verilen isimdir.

Her ağrı büyüme ağrısı olmayabilir.
Bu ağrılar çok önemlidir ve dikkate alınmalıdır. Bu ağrıların yanı sıra farklı şikayetler söz konusu ise vakit geçirilmeden bir ortopediste başvurulmalıdır. Lösemiye kadar gidebilecek ciddi rahatsızlıklara yol açabilmektedir.

Dün gece öğrendim bunların hepsini.
Mina bu aralar uyku saatinde türlü bahaneler buluyor uyumamak için.
Anne su, anne çişim geldi, anne bana masal anlatsanaaa, anne, anne, anne.
Eğer babası gelmişse sonra babaya sarıyor.
Dün gece de böyle oldu.
Üzerine bir de "ömer ağabeyime gidiceeaaamm" dedi. 
Saat 21:50.
Tam yatağa girmek üzereyiz, nasıl istekli ve nasıl içten. "Anne  mütfen ömer ababeyime götürür müsüüün" dedi.
Mütfen deyince akan sular durur.
Komşuya indi, 10 dakika sonra gel dedim, tamam dedi.Yarım saat sonra geldi ama yine mutsuzdu, daha fazla vakit geçirmek istiyordu Ömer ile.
Yattık, yine aynı rutin.Su, çiş, masal...
Sonra dedi ki ayağım ağrıyor, ama nasıl bir ağlamak.
Ne yapacağımı şaşırdım.
Dışarda kar fırtınası, yerler buz.
Acıbadem Hastanesini aradım, Ortopedist doktoruna durumu anlattım.
Bir anne olarak içimi rahatlatmak istiyordum.
Tamam "büyüme ağrısı" bu geçer demesi rahatlatacaktı beni.
Durumu anlattım ve doğal olarak net bir şey söyleyemedi. Çocuğu görmesi gerekiyordu.
Aldığım ilk yardım eğitimlerinden de kırık ve çıkık olsa duramaz diye biliyordum ama çocuklarda durum daha farklı olabiliyor.

Uyuduk, 3 saat sonra uykusunda dönerken uyandı ve bacağım acıyor dedi.
Hareket halinde mi acıyor yoksa ani kramp mı giriyor bilemedim.
Sonra hastaneye gitmeye karar verdik ve Acıbadem hastanesine gittik.
Muayene oldu, doktor herhangi bir bulguya rastlamadı.
Emin olmak adına da gösterdiği sağ bacağından röntgen çektirdik.
Çok şükür röntgende de bir şey çıkmadı.

Ek şikayet olarak; ateş ve bacakta morluk çok önemli şikayetler. Eğer bunlar olursa muhakkak tekrar görüşelim dedi.Sevimsiz hastalıklar için önemli göstergelermiş.

Sonra eve geldik, baba bana bir şeyler ver dedi yemek için, elma ve börek yedi. Sabah 6'ya kadar oynadı oyuncakları ile, sonra hep birlikte yattık yine.
Kendi oyununu oynarken rahatt, ağrısı geçmiş gibiydi.
Dinamikannenin dinamik kızı, karda dolaşmak istemiş canı ve gece çıkmak için böyle bir bahane yaratmış diyorum ve kötü düşünmeden bu süreci noktalamak istiyorum.

Elbette yine takipteyim.
Halk arasında bilmem nedir geçer sözlerine aldırış etmeyin, büyüme gelişiminde çocuklarınızı iyi gözlemleyin.

Eğer büyüme ağrısı tanısı ise hafif masaj, yüzme ve jimnastik iyi geliyormuş.

Bu fotoğraf da bu telaşlı geceyi temsilen burada dursun o zaman...

Anne olmak her şeyi bir arada düşünmektir,
Onu telkin ederken doktora şikayeti anlatmak, aynı zamanda yoktan oyunlar varedebilmek ve en önemlisi de için kan ağlarken çok güçlü gözükmektir.

Allah dünyadaki tüm çocukları korusun!










Anlar - Var diiil!

Televizyon izlemeni onaylamıyorum.
Tek bir çizgi film var, coşkun öyle yüksek ki karşı koyamıyorum buna. Izin veriyorum bu çizgifilmi izlemene.Hatta hep birlikte izliyoruz, elele tutuşarak.

Can.
Ben Can, bu benim sevimli ailem şarkısına duyunca omuzlarını bir o tarafa bir bu tarafa sallıyorsun.
Dünyanın en mutlu insanayım seni böyle izlediğimde.
Öyle büyük coşku hissediyorsun ki...
Aşk sanki bu...
Benim sana duyduğum aşk gibi, heyecan gibi...
Kumandayı eline aldın, Tv'yi açtın, kanal değiştirdin ve "burada Can var değil" dedin... 
Can yok, henüz başlamamış.
Bir başka kanala geçtin, "anne Can var değil" dedin.
Başka türlü bakıyorsunuz hayata siz çocuklar...
Can var olmayabilir ama ben seninle varoldum...
Hep diyorum ya sen doğdun, ben oldum bebeğim.
Seni seviyorum
Annen








10 Şubat 2015 Salı

Anlar - anne dim?

Bu aralar anne dim? demeye başladın ben telefonu kapatınca konuştuğun kim gibisinden.
Baban diyorum mesela babanla konuştuğumda.
Hmmmm diyorsun sonra onaylarcasına.
Bir de şöyle dönmen yok mu iş yaparken arkana.
İşte o an...
O an öyle güzelsin ki...

Seni seviyorum bebeğim. 



9 Şubat 2015 Pazartesi

Anlar - Hiç Gomit !

Bazen istemediğim şeyler yapıyorsun.
Bunu yapıp bir de üzerine gülüyorsun.
Keşfediyorsun dünyayı.Hiç kızmıyorum sana.
Bir anne olarak da gerektiği zaman otoriter olmalıyım sana karşı.

Mesela geçen gün ısırdın elimi.
Tepkimi merak ediyorsun.
Tepki vermedim, sonra tekrar ısırdın ve güldün.
Ben surat ifademi hiç değiştirmedim ve "Mina, bu yaptığın hiç güzel değil, canım yandı" dedim.
Hiç komik değil diye ekledim.

Sen de dedin ki;
Anneeeee hiç gomit!
Sonra da kahkaha attın.


Hiç gommit derken böyle yapıyorsun, bir gözün kapalı, muzip bir bakışla : anneeeee hiç gommit! 


Hiç kelimesinin olumsuzluk anlamı kattığını bilmeyişine aşık oldum ben.
Ben yine surat ifademi bozmadım, sonra mutfağa gittim, güldüm ve geri döndüğümde başka bir şeyi bahane edip sana sarıldım sıcacık.

Anneler otoritelerini korumalıdır değil mi!
Kötü hareketler durdurulmalıdır, ne kadar tatlı olsan da!

Hayat sana çoook gomit olsun bebeğim.

öpücükle,
annen

5 Şubat 2015 Perşembe

Ben seni bekledim baba!

Uyumuyorsun bir kaç gündür.
21:30 gibi yatağa giriyoruz ve bbbbuuuuu diyorsun, su getiriyorum içiyorsun.Sonra bir kez daha bbbuuuuu diyorsun, duymazdan geliyorum, 5 dakika hiç aralıksız, susmadan bbbbuuu diyorsun. Kalkıyorum, getiriyorum sonra anne çişşş diyorsun.
Çişe gidiyoruz, çiş yok.
Yatağa geliyoruz, anne bbbuuuu diyorsun, sonra tekrar çiş.
Çişe gidiyoruz çiş yok...
Böyle sürüyor. Mina diyorum uyumalıyız artık.
"Büyüme hormonlarııııııı, gitmeyin bekleyin Mina uyuyacak diyorum."
Anne diyorsun.
"Uykum gelmedi benim daha."
Olmaz diyorum Mina uyumalıyız.

Yatıyoruz tekrar, sonra anneeee gözüme kirpik kaçtı, aç ışığı diyorsun.
Mina'cım lütfen uyuyalım diyorum.

Kapıdan bir ses geliyor, anahtar sesi.
Uçuyorsun kapıya.
Baban uzun zamandır çok geç geliyor eve, 2 gündür daha erken geliyor.
Kapıya koşup şöyle diyorsun; Baba, ben seni bekledim bak uyumadım!

O an diyorum ki, sen ne ara büyüdün de anneni oyalıyorsun böyle.
Olsun, uyuma sen, böyle sev bizi, böyle sevecekseniz uyuma o zaman diyorum.
Oysa ki daha 2 yaşında 1 aylıksın.

Seni seviyorum bebeğim.
Bizim bütün uykularımız senin olsun.




Annen

dinamikanne ile yeni keşifler : Zuzuplayhouse Anne&Çocuk Cafe


Hangimiz ihtiyaç duymuyoruz ki şöyle yarım saat kendimizle kalmaya?
Paçamızdan asılan kimse olmadan, uçtu, kaçtı, koştu, düştü telaşı yaşamadan kendi içimize dönmeye? Bir durup, o anın içinde kalmaya, bulunduğumuz anı yaşamaya?

Bu bahsettiklerimi çocuğumuzu yanımızdan ayırmadan gerçekleştirmek ne kadar mümkün?

Mümkün ! dinamikanne sizler için geziyor, keşfediyor ve öneriyor.

Geçtiğimiz günlerde Zuzu Play House'a uğradık 2 yaşındaki kızım Mina ile. Burası bir anne tarafından açılmış anne&çocuk atölyesi.



Sıcacık bir mekan, içeriye girdiğinizde her şeyin aşk ile ve çok büyük emek ile yapıldığı belli oluyor.

Anneler kahvelerini yudumlarken çocukları oyun alanında bir öğretmen eşliğinde keyifli vakit geçiriyorlar.




Sahibesi Zuhal "içinde kek kokusu, çocuk sesi ve anne sevgisi olan bir yer" olarak tanımlıyor cafesini.

Yaptığı kurabiyelerden tadıyorum, o kadar lezzetli ki. Antakya'lı kendisi ve Antakya mutfağının lezzeti geçmiş Zuhal'in ellerine.
Yaptığı kekler, kurabiyeler tek kelime ile nefis.

Bir de sabah kahvaltısı var ki sormayın...
Her şey organik, her şey el yapımı.



Isterseniz ahşap raflarda sergilenen nar ekşisinden, doğal reçellerden de satın alabilirsiniz evde tüketmek üzere.

Önünüze özensiz poşet çaylardan gelmiyor mesela, bir düzine farklı çay çeşidi var, french press'te ikram ediyor doğal yapraklardan. 
Kokusu sarıyor masanın çevresini.

Samimiyetine sığınarak bir kaç öneride bulunuyorum.

Diyorum ki; "buraya bir raf yapalım, rengarenk yünler koyalım, şişler olsun, bir şapka, bir atkı başlayalım, her gelen anne biraz örsün, bir ilmek emeği geçsin, sonra örgüler bitince bunları sokak çocuklarına hediye edelim."

Çoğul konuşuyorum kendimden geçerek, çünkü Zuhal sonuna kadar şunu hissettiriyor.
Burası hepimizin...

Oyun alanında her zaman bir eğitmen bulunuyor.
Diğer yandan düzenli olarak farklı atölye çalışmaları da yapılıyor.



Vakit bulduğunuzda uğramanızı tavsiye ederim. Çocuğunuz keyifli vakit geçirirken siz de keyfinize bakın.
Ve elbette harika ikramlarından tadın ve sokak çocukları için bir ilmek de siz atın.

Sevgilerimle,
dinamikanne
Tuğba Başyiğit Babaoğlu

Yer ;
Tellikavak sokak. No :18 Erenköy -Istanbul
Telefon










6 Ocak 2015 Salı

Memelere Özgürlük, Ineklere Şükran!


Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum, hatta pankartlar hazırlayıp, femenler gibi çıkasım var sokaklara...

Me-me-le-re öz-gür-lük, i-nek-le-reeee şüüüük-raaaaan...

Doğum yaptıktan sonra bebeğimi anne sütü ile besleme konusunda çok istekliydim.
Aklıma hiç kötü şeyler getirmedim, hep olumlamalar yaptım.
Yatak odamda şelale görselleri, zihnimde ki odalarda ise fıskiyeler, çağlayarak akan sular vardı.

Ben faydasını gördüm bu olumlamaların, buna inanıyorum.

Kızım 6,5 aylıkken işe başladım.6 ay boyunca sadece emzirdim, 6 ay sonrasında ek gıdalara başladım.2 haftalık dönemde ufak ufak ek gıdalara başlamıştı.Meyve, çorba ve yoğurt vermeye başlamıştım.

İlk iş günümde bir seminer vardı ve ona katılmıştım.
Öğle arasında "sanatçı kulisinde" sütümü çektim.Kızım böylece ilk sahne tozunu yutmuş oldu.

6,5 aydan 13 aya kadar her gün ofiste süt çektim.Ilk 3 ay günde 2 kez süt çektim, daha sonra bir defaya indirgedim.
Günde bir kere süt çekmek bile bana kendimi özgür hissettirmişti.
13 ay sonra ofiste süt çekmeyi bırakmıştım.Artık normal insanlar gibiydim :)

Ofiste süt çekmek çok meşakkatli bir şeydi.Toplantı odasına geç, alet&edavatı hazırla, aman biri mi geldi stresi ayrı dert zaten.Sütü çek, dolaba kaldır, aletleri sterilize et...

Gerçekten bu 6 aylık süreç zorluydu benim için.Özellikle ofis dışında toplantı varsa süt sağma makinesini yanında taşı, uygun ortam bul ve işini bitir.

Neyse ki ajansta bu yıl bir süt çekme odası dizayn edildi, artık anneler daha rahat yemek yapabilecekler bekelerine...

Mina 15 aya kadar dolaptaki stoktaki sütler ile ara öğün yaptı.Ben sabah ve akşam emziriyordum.
15 aydan sonra ara öğünlerde anne sütüne en yakın olan keçi sütü vermeye başladık, hala sabah akşam emiyordu.
22. ayda emzirme işini tek öğüne indirdim.Yalnızca akşam işten gelince vermeye başladım.
Hedefim 2 yaşına geldiğinde memeden ayırmaktı.Bunun bir kaç nedeni var.

Birincisi, çocuk büyümeye başladığında memeye daha fazla bağımlı hale geliyor.İki yaşına girdiğinde zaten büyümeyi keşfediyor ve "ben" i keşfediyor. Madem büyüdün, memelere bye bye olmalı o zaman.Aksi halde bağımlı oluyor ve ayırmak çok daha zor oluyor.

İkincisi benim inancıma göre eğer annenin sütü varsa çocukları 2 yaşına kadar emzirmek uygun.Farklı yaklaşımlar var bu konu ile ilgili, ben 2 yıl olmasına özen gösterdim.

Nasıl ayırdığıma gelince...
Bebek kandırmak kadar kolay oldu diyebilirim.

Aydede bizim hayatımızda çok önemli bir yerde.Özellikle 1,5 yaşında tuvalete alışmasında söylemesine çok yardımcı oldu kendisi. tuvalet alışkanlığı yazımda bundan uzunca bahsetmiştim.

Yeni bir hayata geçerken Aydede iyi polis ya da kötü polis oluyor.Mina ondan nefret etmiyor, çünkü kendisini çok karizmatik, havalı bir yere de konumlandırıyoruz.
Her gece uykuya geçerken Mina, tüm kuzenlerinin adını sayıyor ve şöyle diyoruz.Kuzenlerime, bütün sevdiklerimize, dünyadaki bütün çocuklara iyi geceler dileklerimizi ilet Aydede.
Sonra da uykuya geçiyoruz.

24. aya girerken dedim ki Mina'ya.
"Mina'cım artık sen büyüyorsun, Aydede büyüklerden memeleri topluyormuş, gökyüzüne götürüyormuş, gökyüzünden ihtiyacı olan bebeklere bakıyormuş, memeyi onlara veriyormuuuşşş.
Artık sen büyüdün ve Aydede bir gün memeyi almaya gelecek, benim mememdeki sütleri senin minik kuzenin Ayaz Yiğit'e verecek." Anlaştık mı?
Anlaştık dedi.

Zaten artık soru sorduğunda cevap olarak anlaştık diyen bir çocuğa meme vermek de ne ola ki dedim kendi kendime ve doğru yoldasın Tuğba dedim.

Bir kaç gece dedim ki Aydede geldi ve sütü aldı Mina'cım, Ayaz Yiğit'in ihtiyacı varmış.
Dedi ki "Anne aydede memeni aldı, Ayaz'a verdi, Ayaz bebek"...
Evet kızım dedim.
Bir akşam pek ikna olmadı ve dedi ki gökyüzüne bakarak ; "Aydedeeeeee, memeyi beeeeerrrrr" yalvarır tonda.
Ben de Mina'cım sen artık abla oldun, bak sen yürüyorsun, konuşuyorsun, Ayaz daha bebek.Aydede memeyi allldııı, gökyüzüne uçurduuu, gökyüzünden baktıııı, bebekleri gördüüü, memedeki sütleri bebeklere verdiii" şeklinde didaktik ve eğlenceli bir tonda şarkı uydurdum.
Aydede artık senin sütünü dolaba bırakıyormuş dedim, hadi gel bakalım dedim.
Tamam anne dedi, tüttt, tüüütttt dedi sütünü içerken ve ekledi.Aydede dolaba koydu sütü.

Böylece tam 24.ayda memeden ayrıldı Mina.
Kolay oldu, yormadı beni, yıpratmadı.
Zaten benim bebeğim beni hiç yormadı, her zaman yol arkadaşı oldu bana.
Almış olduğum eğitimlerin, okuduğum kitapların ve dökümanların, uyguladığım farklı tekniklerin güzel meyveleriydi bunlar.

Ben kendimi daha rahat hissettim ne yalan söyleyeyim meme işi sona erince.
Emzirmek çok pratik bir şey ancak süt çekmek meşakkatli ve yorucu.
Çok severek, aşk ile emzirdim onu.
Özellikle süt çekmeyi bıraktığım zaman çok özgür hissetmiştim kendimi.

Anne sütünün en büyük destekçilerindenim, annenin sütünün olması için her türlü yöntem denenmeli, eğer her türlü şey denendiyse ve süt gelmiyorsa anne asla üzülmemeli.
Çünkü bu dünyanın sonu değil.
Sütü olmayan anneler, anne sütünün vereceği faydayı bebeklerine verecekleri sevgi ve şefkat ile  kapatırlar.
Sütüm olmadı diye mutsuz olan insanlar çocuklarına en büyük kötülüğü yapmış olurlar.

Diğer yandan her yerde rahatça emzirebilmeli anneler.
Sokakta, parkta, cafede, restaurantta, bağda, bahçede...

 Mina burada 6 aylıktı, Beşiktaş'ta Babalık Balık'tayız.Bu örtüyü kumaşçıdan alıp bebek emzirme önlüğü haline getirmiştim.


Emzirme odası hiç kullanmadım ben, kendi tasarladığım emzirme örtüm ile her yer emzirme odasıydı bana.

Özgür hissetmek lazım.
Hem bebeğinizi emzirirken, hem de bebeğinizi emzirmeyi sonlandırdığınızda.
İşte ben ikinci dönemdeyim şimdi.

Özgür, mutlu günlere,
dinamikanne









4 Ocak 2015 Pazar

Ben iyi bir anneyim!

Hepimiz şüphe etmiyor muyuz anneliğimizden? Acaba çocuğuma layık bir anne miyim, baba mıyım diye endişelerimiz, kendimizi sorguladığımız anlar olmuyor mu?
Çevremdeki pek çok insan bu endişeyi taşıyor.
Hele çocuk hasta olduğunda...
Yemiyor muyuz kendimizi; ah keşke sokağa çıkarmasaydım, ah keşke o ev ayakkabısını her ayağından attığında tekrar giydirseydim, ah keşke ah keşke...

Mina 2 yaşında oldu.
Meğer en güzel yaşı bu yaşıymış...
Gün geçtikçe kendimi hep şu andaki halinin en güzel anı olduğunu söylerken buluyorum.
Artık kendisini daha iyi ifade edebiliyor.
Konuşuyor baya yahu.
Zaman çekimleri, edatlar...
Her şey tastamam.



Geçen gün bebeğini aldı kucağına oynuyor.
Çiş çiş dedi.
Hadi koş banyoya dedim, meğer kendi çişi değilmiş gelen, bebeğinin çişi gelmiş.
Çişini yaptırdı.
Poposunu temizledi.
Washy washyyy wash hands dedi ve ellerini yıkadı bebeğinin.
Sonra "bebeğimmmmm seni seviyorummmm" dedi.
Benim gözler doldu.
Nasıl sevgiyle, nasıl aşkla yaptı bunu...

Sonra düşündüm, bunların hepsi benim Mina'ya yaptığım şeylerdi.
Birebir kopyaladı beni.
Aynaydı o...
Benim ona yaptıklarımı kendi dünyasında kendi oyuncaklarına yaptı.
O sevgi öyle büyüledi ki beni...
Hele seni seviyorum bebeğim derken ki aşk o kadar içtendi ki...

Iyi bir anneyim ben!
O kadar sıcak seni seviyorum bebeğim diyebiliyorsam ve bu duyguyu kızıma geçirebiliyorsam evet evet iyi bir anneyim ben...
Pek çok anne de iyi anne...
Çünkü her anne kendi evladı için en iyi annedir.
Bak bunu yazarken süzüldü gözlerimden yaşlar.
Dur bir peçete alayım...

Sevgiyle
dinamikanne