24 Haziran 2014 Salı

2 kilo karpuz alabilir miyim?

Bu cümlenin anlamı derindir benim için. 
Bütün karpuz alışverişlerimde aklıma gelen, istisnasız beni gülümseten...
Bence oldukça hüzünlü bir yandan da çok masum bir hikaye.
Çocuktum ben, 6-7 yaşlarımdaydım.
O zamanlar çocuklar bakkala, komşuya, sokağa ve hatta pazara bile gönderilirdi.
Bir gün kıvırcık, dereotu, nane almam için annem beni sabit pazara gönderdi.
Dediklerini aldım.
Birazcık param kalmıştı.
Tezgahta karpuzları gördüm.
Ben sürpriz yapmayı çok severim.
O zamanlar için eve karpuz alıp götürmek büyük sürpriz olacak diye düşünmüşüm sanırım.
Karpuzun kilosu 0,5 liraydı.Bende 1 vardı.
Hesap ettim 2 kilo alabiliyordum.
Hemen tezgahın arkasında duran pala bıyıklı amcaya "merhaba 2 kilo karpuz alabilir miyim" demiştim.
Karpuzcu önce baktı bana, sonra bir kahkaha patlattı.
"Ne oldu, neden gülüyorsunuz" dedim.
Yan tezgahtaki salatalıkçıya anlattı durumu, salatalıkçı da bastı kahkahayı.
Onun yan tarafındaki domatesçi "ne oldu" diye sordu bu sefer salatalıkçı anlattı ona durumu domatesçi de bastı mı kahkahayı.
"Komik bir şey mi var, 2 kilo karpuz lütfen" diye yineledim isteğimi.
Sonra birden bire pazarda bir sürü sebzeci&meyveci toplu halde kahkaha atıyordu.
Neyse çok geçmeden karpuzcu "git babana anlat, 2 kilo karpuz almak istediğini söyle baban sana anlatsın neden alanadığını" demişti.
Biraz sinirlenmiştim.
Acaba elma mı alsaydım 1 liraya?
O ne kadardı ki?
Yok yok bütün pazarı baya bir eğlendirmiştim, 2. bir şey daha olsun istemedim ve ne olduğunu anlamadan eve döndüm.
Durumu babama anlattım, karpuzun istediğin kilo kadar alınamayacağını, karpuz ne kadar kilo çekerse o kadar para ödemek gerektiğini anlattı.
Sonra babamla pazara tekrar gidip karpuz aldık mı almadık mı hatırlamıyorum.
Ama pazarcıların çok eğlendiğini hatırlıyorum.
Belki o amca bende bu kadar büyük bir anı olacağını düşünmemiştir bu karpuz olayının.

Belki o amca bana yarım karpuz kesip verseydi "çocuğun hevesi kırılmasın" diye ya da "sen al bu karpuzu ama bana sonra şu kadar daha para getirmen gerek deyip karpuz satışının mantığını anlatsaydı  daha mı iyi olurdu diye düşündüm.
Bilemedim.

Karpuz aynı zamanda yaz demektir.
Özellikle pikniklerde su kenarındaysan soğusun diye suyun içine koyduğun güzelliktir.
Dilimler yendikten sonra suda yüzdürdüğün hayali gemilerdir.

Mina'nın bayılarak yediği en güzel kırmızıdır karpuz.


Hoşgeldin sıcak,
Hoşgeldin yaz, 
Sevgiyle,
dinamikanne








23 Haziran 2014 Pazartesi

Ege'ye mi yerleşsem?

Hepimiz söyleniyoruz işimizle gücümüzle ilgili...
Çalıştığım medya&reklam sektöründeki herkes Ege&Akdeniz'in küçük bir kasabasına yerleşmek istiyor.
"küçük bir yer açarım, köy pazarından alışveriş yaparım, 3 kazanmasam da olur, orada kazandığım 1 bana yeter, zaten hayat o kadar ucuz ki, üzerine temiz hava, organik yaşam,bir de yaşam boyu tatil."
gibi cümleler birbiri ardına sıralanır.
İstanbul'dan şikayet ederiz.
İstanbul'a ihanet ederiz.
Oysa ki bu güzel şehirin yaptığı şey bu kadar insanı taşımaya çalışmaktır.
İçinde yaşayan insanlar bezmiş, İstanbul'um ne yapsın?

Bugün okuduğum bir haberle sarsıldım yine.
Bir pizza motor kurye servise çıkıyor ve bir araba ile çarpışıyor ve arabanın altında kalıyor, melek oluyor.

20 yaşında henüz.Kim bilir neden çalışıyordu bu işte.
Belki üniversitede öğrenciydi, belki de hiç üniversiteye gitmemişti.Hayta bir oğlandı belki de, annesi eli ekmek tutsun diye verivermişti mahallesindeki pizzacıya.
Binlerce hikaye yazılır.
Binlerce farklı hikaye...

Ama tek bir doğru hikayesi vardır bu haberin şimdiden söyleyebileceğim.
Umutları, hayallerinin tümü gerçekleşmemiştir daha o gencin.
Belki Bodrum'a gidip "dumtıs dumtıs" eğlenmektir onun hayali.
Belki de bu işi tatil parasını çıkartmak için çalışıyordur.

Kim bilir? Onlarca insan gidiyor böyle trafikte.
Birbirine saygısı olmayan, tahammülü olmayan insanların kirlettiği güzel Istanbul'umda.

Ve elbette "yarım saatte pizzam gelmezse ödemem haaaaa, 30 dakikayı geçince para ödenmiyor kampanyanız dahilinde" diye düşünen, sistemin parçası haline dönüşen zavallı insanların da payı vardır bu ölümlerde.

Ve elbette zincir haline dönüşen, birbirinden müşteri kapmak için hep daha fazla vaadlerde bulunan zavallı firmalara söyleyecek hiç bir şey yok!


dinamikanne





22 Haziran 2014 Pazar

Korunmaya Muhtaç Çocuklara Ziyaret

Bazı yolculukların gidişiyle dönüşü arasında ne çok fark vardır.
Gidiş yolunda gittiğin "sen" ile dönüş yolunda döndüğün "sen" bir değilsindir.

Geçtiğimiz gün korunmaya muhtaç çocukların bulunduğu bir çocuk vakıfına gittik.
Bir avuç insan ile çıkmıştık yola.Bu yolculuğa Gel-Oyna'nın kurucusu Şule'yi de davet etmenin uygun olacağını düşündüm.
Şule'ye oyuncak siparişlerimizi verdik ve onun da katılımı ile yola çıktık.

Amacımız çocuklarla sohbet etmek, oyun kurmak ve hep birlikte kısıtlı olan zaman dilimini eğlenceli geçirmekti.

Özellikle kimsesiz çocuk ya da yaşlı insanları ziyaret ederken bu ziyaretlerin sürdürülebilir olması konusunda maksimum hassasiyet göstermek gerekiyor.Bir kere ziyaret edilip sonu gelmediğinde hayal kırıklığı oluyor oradaki insanlar için.

Çok güzel bir yerdi gittiğimiz yer.
Sınıfları gezdik, ahşap ağırlıklı oyuncaklar vardı.
Sınıftaki materyaller çok güzeldi.
Her aktiviteye bir alan yaratılmıştı.
Müzik köşesi, kukla köşesi, boyama köşesi...

Tanıştık güzel, minik yüreklerle.
Yanımızda götürdüğümüz oyuncaklarla oynamaya gelmişti sıra.
Topaçları aldık, çevirdik birlikte.
En uzağa kim atacak? En çok kimin topacı dönecek?
Boyadık sonra topaçları.
Rengarenk döndüler...



Bir minik yüreğin de ayağı kırıktı.
Hiç aldırmadan, bütün oyuna dahil oldu.
Oyun, her yaştan insan için çok önemli.
Oyun biterse, hayat biter! Öyle değil mi?


Topaçlar rengarenk dönerken kalbimde kocaman, karanlık bir boşluk hissettim.
Utandım...
32 yaşındayım ben ve hayatımda ilk kez ziyaret ediyorum korunmaya muhtaç çocukları.
Üzülürüm, yüreğim dayanmaz, ağlarım orada diye hep erteledim bu gitmeleri.
Maddi olarak verilen desteğin yeterli olmadığını adımımı o köyden içeriye attığımda anladım.

O çocukların fiziki olarak sana, senin enerjine, senin kurduğun oyunlara ve senin elinin sıcaklığına ihtiyacı var.Gidip görünce daha iyi anlıyorsun.
32 yıl geç mi? Hiç bir şey için geç değildir!


Soma küpleriyle oynadılar.
Kim küp haline getirecek?
Ya da sen nasıl bir şekil yapacaksın? Bu hangi harfe benziyor, benzettiğin harf ile başlayan hangi kelimeler var?diyerek oynadık.
Ucu açık oyunlar zekayı geliştiriyor, ahşap olduğu için negatif enerjiyi alıyor.


Bir minik el avucumun içindeydi yokuştan aşağı inerken.
Birden bire elimi kendisine çekti ve öptü.
Kalbim güm güm.Gözlerime yalvarıyorum, şimdi değil, sakın bırakma o göz yaşlarını diye.
Avucumun içinde daha sıkı sardım elini.
Bu karşılıksız bir sevgiydi.
Melek'ti o.


Çekmeli&çizmeli bir oyun oynadık.
Ucunda kalem olan ahşap bir topacı uzantılarından iple bağladık ve herkes bir ucundan çekti.Bu çekişlerden anlamlı bir resim yapmaya çalıştık.
Birlikte oyun oynamayı ve birbirine güveni destekleyen bir oyun.


Resimler çizdik, boyamalar yaptık, hikayeler anlattık.
Ablaaaa ben resim yapmak istiyorum dedi, peki dedim, bir kağıt kalem aldık ve çizmeye başladık.
Küçüklükten beri yaptığım eğlenceli bir şekili çizdim.
Minik elleriyle boyadı.
Adını ne koyalım dedi.
Sen koy dedim, hayır olmaz sen koy dedi.
Peki pembişko olsun dedim.
Adını yazdık altına.



Günü kapatırken yeni öğrendiğim "mini minnacık örümcek" şarkısını söyleyelim dedim.

Kızım için çocuk şarkıları öğreniyorum.
Internetten şarkılar buluyorum, şarkı sözlerine uygun olarak hareketlerle çalışıyorum.
Ezberleyince, müsamereye çıkan çocuklar gibi evde sahne alıp kızıma söylüyorum.Bir kaç tekrardan sonra hareketlere katılıyor.En mutlu anlarımdan biri olarak anılar rafında yerini alıyor bu kareler.

Bir minik güzelliğe hareketlerini yaparak bu şarkıyı söyledim.
Çok eğlendi, bi' daha dedi.
Bi' daha söyledim, ve sanırım 9'u buldu.
Şarkıyı ezberlemişti artık.
Birlikte gittiğimiz arkadaş grubuma "hadi bizim şovumuzu izleyin" dedim ve birlikte söylemeye başladık minik arkadaşımla.
Şarkı bittikten sonra "sen gitme" dedi.

"Gitmem lazım, çünkü çalışmam gerekiyor, burası ne harika, keşke ben de burada kalıp seninle daha fazla oynayabilseydim" dedim.
"Bu şarkıyı unutma, bir daha ki sefere başka şarkı öğretirim sana" diye ekledim.

Ayrıldık, dönüş yolunda herkes suskunluğa büründü.
Hayat böyleydi işte; birilerinin tek derdi oje rengini kıyafetine uydurmak iken, birileri böyle boşlukta yaşıyordu.

Ne kadar yokluk içinde olursa olsun, bir çocuğun anne&baba sevgisi ile büyümesinin ne kadar değerli olduğunu düşündüm.
Bi tek annem&babam olsun, bana bi' şey olmaz!
Çocuklara o köyde çok güzel bakılıyor, maddi olarak hiç bir eksikleri yok.
Tek eksikleri sevgi.
Anne&baba sevgisi.Bulamadıkları noktada da senin şefkatine ihtiyaç duyuyorlar.

Uzun süredir daha az tüketmeye başladım.
Kızıma tonlarca alışveriş yapmıyorum.
Zaten genellikle kuzenlerinden gelen 2.el kıyafetlerle büyüdü.
Buna rağmen daha azı ile de yaşamak mümkün diyorsun daha farklı hayatları gördüğünde.
Bu dengesizlik öldürüyor beni.
Çocuklar, çocuklar, çocuklar...
Onlar hayatta ki en güzel şeyleri haketmiyorlar mı?  ... ve eşitliği elbette!

Hiç bir şey için geç değil.
Bundan sonra onların büyülü dünyası ile daha fazla vakit geçireceğim.Söz uçar, yazı kalır.Kendime sözüm olsun bu!
Canım ülkemde bireysel olarak sosyal sorumluluk projesi için çalışan o kadar az tanıdığım var ki...

Birilerinin hayatına dokunarak yaşamak kadar değerli bir şey yok bence.
Sizde nasıl durumlar? Sorun kendinize, cevap içinizi darlamıyorsa doğru yoldasınız demektir.

Içimizdeki oyunu hiç kaybetmemek dileği ile,

Sevgiyle,
dinamikanne








21 Haziran 2014 Cumartesi

Rejans-Mandabatmaz


"Beyaz örtüler üstünde, rejansta yemek yedikten sonra, müşterisi az bir barda kafe kontak içmeyi" der Zuhal Olcay Özledim şarkısında.

Kapanmıştı bir kaç yıl önce, gerisinde teşekkür mektubu bırakarak.

Anılarımızda yaşayacak Rejans diyordu.

Gitmek kısmet olmamıştı, gitmiş kadar olurdum bu şarkıyı dinlediğimde.Bir yere gitmeyi istediğinde çok ertelemeden yapmak gerekiyor demek ki bunu.


Bu şarkıyı dinleyin, emin olun rejansta anınız olmasa bile anınız olmuş kadar yaşarsınız.

Rejansın sokağında bulunan içtiğim en lezzetli Türk kahvesinden bahsetmek istiyorum.
Hala yaptığı işi özenle yapan yerlerin olması ne güzel dedirtiyor burası insana.
Türk kahvesi=keyif denklemi sizin hayatınızın merkezindeyse bugüne kadar içtiğiniz tüm kahveleri unutun derim.
Gizli yerin adresi ;
Mandabatmaz.

Şöyle bir gölgelikte yıdumluyorsunuz kahvenizi.



Hele bir de yanınızda uykudan henüz uyanmış bir lokum varsa o kahveye doyum olmaz işte.


Muhabbetle,

dinamikanne


19 Haziran 2014 Perşembe

Mini minnacık örümcek (its bitsy spider)

Bu yazı bu şarkı ile tavsiye edilir.


Bir örümcek var ki beni derinden etkiliyor şu günlerde.Nasıl içli bir hikaye.
Oluğa tırmanmaya çalışan bir mini minnacık örümcek yağmur yağdığı için aşağı yuvarlanıyor, sonra güneş geliyor ve bulutları kovuyor.
Güneş açınca yerler kuruyor bizim mini minnacık örümcek duvara tırmanıyor.
Mutlu son!

Mina'ya yeni bir aktivite oluşturdum.
Önce ben şarkıları ezberliyorum sonra hareketleri ile birlikte evde son ses söylüyoruz.
Baba şikayetçi bu durumdan, bütün gün çalışırken dilimde mini minnacık örümcek vardı diyor.


Ben bu çocuk şarkılarını öğrenmeye yeni başladım sayılır.
Mini mini bir kuştan başka bir şey bilmediğim doğrudur.

Mini minnacık örümceğin bu versiyonlarına bayıldım.
Her müzik türüne uyarlanmış, sonsuz kere dinleyebilir sanki.
Tabi o zaman baba bizi ne yapar o konuda hiç bir fikrim yok.

Var mı piyasada şöyle rekor kıracak başka şarkı?

Hadi bugün mini minnacık bir çocuk sevindirelim.
Tanımasak, bir kez daha görmeyecek olsak bile, sohbet edelim.

Çocuklar, siz ne güzel şeylersiniz!

Sevgiyle,
dinamikanne

5 Haziran 2014 Perşembe

Canımın Doğumgünü

25 Mayıs en sevdiğim günlerdendir.
Bugün benim can yoldaşım dünyaya geldiği gün.
Geçen yılı Antalya'da kutlamıştık.
Genellikle bu bahane ile de yılın ilk deniz tatilini yapmış oluruz.
Ben hemen bir kaç yol hikayesi çizmiş olurum kafamda.

Bu yıl toplantıları ve iş yoğunluğu nedeni ile İstanbul'da kaldık.
Sabahtan ofise geçecekti ancak bir kahvaltıyı bize çok görme dedik ve daha önce ailecek ilk kez gideceğimiz bir yeri tercih ettik.
Burası nakkaştepe sırtlarında önü alabildiğine çim, küçük bir oyun parkı ve mini hayvanat bahçesi olan bir yer.
Manzara nefes kesiyor.
Sabahın köründe gittiğimiz için ilk müşteri bizdik.
Lezzetli tabakları olan bir yer aynı zamanda.

Mina buraya bayıldı, Fatih messt oldu.

Biz kahvaltı ederken Mina çayırda dolaştı.

Çok keyifli ama hızlı bir kahvaltıydı.

Ne olursa olsun, hiç bir özel anı kaçırmamak gerekli.

Her şey geçiyor, güzel anılar kalıyor.

Ben boğaz falan bilmem, önce kendi boğazım:))



Benim canım sevgilim, Mina'nın harika babası iyi ki doğdun.
Seni seviyorum.

Yaş 35 olsa da yolun yarısı falan değil, daha en güzel zamanlarımız yeni başlıyor.

Birlikte nice güzel, sağlıklı, eşsiz zamanlara...
Seni seviyorum!


Bugün benim babam doğmuş.
Babbbaaabbbaaammmm!