4 Ekim 2013 Cuma

Elmyra Sendromu

Elmyra'yı hatırlar bizim kuşak.
Ufff ne çabuk geçti zaman, böyle bizim kuşak falan diye konuşmaya başladım.
Şu anda var mı bilmiyorum ekranlarda.
Benim en sevdiğim çizgi filmlerdendi.
Sürekli bir "hayvancık" bulur ve onları o kadar çok severdi ki...
Bu sevginin ucu fazla kaçınca hayvancıklar kendilerini bir işkencenin içinde bulurlardı.
Şöyle dediğini hatırlıyorum.
Seni öpmek, sıkıştırmak, sevmek istiyorummmm!
Sizi güzel hayvancıklaaaarrrr, hepiniz benim olacaksınızzzzz!



İsmini ben uydurdum ama bahse girerim bir sürü anne bu sendromu yaşıyordur.

Elmyra sendromu;
-Bebeğini  pek çok sevmek ve ona senden başkasının, senin kadar iyi bakamayacağını düşünmektir.
-Bebeğinizi dış etkenlerden korumak için "supermom" gibi davranmaktır.


Doğum sonrasında bana da böyle oldu.
Mina'yı benden bir başkası benim kadar sevemez, koruyamaz.
İlk başlarda kimseye öptürmedim, kucağa aldırmadım.
Uyku düzeninin oturması gerekiyordu.
Emzirdim ve yatağına yatırdım.
Yatakta uyumaya alışması gerekiyordu.
Kucakta sıcağa ve insan kokusuna alışmasını istemedim.
7 ay sonrasında daha fazla insan ile iletişimde bulundu.
Yine şlap şlaaap olmamak kaydı ile kolundan, bacağından öpmeye izin verdim.
Tüm aile de rahat etti :) 

Sokakta bebek arabasını genellikle ben sürüyordum.
İstanbul'da olmayan kaldırımlarda bebek arabası kullanmak için bir oryantasyon almak lazım.
Spesifik noktalar ile ilgili belediyeye twitterdan mesaj bile atıyordum.Onlar da sağolsun aksiyon alıyorlardı.
Bu şekilde tek başıma dünyayı kurtarabilir miydim bilmiyorum ama "deniz yıldız" hikayesini anımsıyorum böyle zamanlarda.En azından bir şeyi değiştirmek, hiç değiştirmemekten iyidir.

Sokaklarda kaldırımlarda parkeden arabalar mı istersiniz, devamlılığı olmayan kaldırımlar mı...Hepsi mevcut.
Sokağın ortasından yürümek zorunda kaldığımızda, arabalar bize korna çalıyordu.
O da tekerlekli, bu da tekerlekli,sıranızı bekleyin deyip, yolun ortasından devam ediyordum.
Geçiş üstünlüğü annelerde değil mi? 

Bir gün çekirdek aile Sultanahmet'e gittik.
Mina o zamanlar 4,5 ay civarındaydı.
Babası, tramvay yolunda karşıdan karşıya geçerken arabayı tramvay yolundan geçirdi.
İşte o anda benim başımdan aşağıya kaynar sular döküldü.
Nasıl olur da tramvay yolundan bebek arabasını geçirirdi.
Aslında oranın yaya geçidi de olduğunu, problem olmayacağını söylese de o zaman bunu anlamak istememiştim.
Biraz tartıştık ve günü mahvetmemek için bu tartışmayı rafa kaldırıp başka konulardan bahsettik.
Sonuçta o da babası ve en az benim kadar düşünüyor kızını.
Ama kendime pek engel olamıyordum o aralar.
Kontrol bende olmalıydı.
Şimdi zaman geçtikçe biraz Elmyra gibi mi davranmışım diyorum.

Neden hastaneden bebekler için randevu alırken baba adını sorarlar ki?Anne adını sormaları gerekmez mi?
Onu karnında 9 ay taşıyan anne, doğuran anne, bakan-besleyen anne...
Hastane ile şöyle bir konuşma geçti aramızda...
Aynen aktarıyorum.
-Merhaba, Gülçin Hanım'dan randevu rica ediyorum.
-Hasta adı nedir?
-Mina Babaoğlu
-Baba adı Fatih mi?
-Evet, anne adı da Tuğba!
-Peki efendim...

İşte bazı şeyleri böyle sorguluyorum.Kafayı çok çizmeden.
Düne göre farkım, bunlarla biraz daha eğlenebiliyorum.
Daha sakinim...
Yaşadığım her şey, her an çok güzeldi.
Yine aynı şekilde yaşamayı tercih ederdim.
Mina'nın şu andaki davranış biçimini, iletişimini gördükçe çok doğru bir şey yaptığımın farkına varıyorum.
Babası da sonuna kadar onaylıyor bunu.
Bunları birisinden öğrenmedim, yalnızca iç sesimi dinledim.
Herkesin farklı bir yöntemi olabilir.
Bebekle ilgili her şeyi en iyi annesi bilir.
Çünkü bence " Her anne, kendi bebeği için mükemmel annedir."

sakinlikle, 
dinamikanne











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder