22 Haziran 2014 Pazar

Korunmaya Muhtaç Çocuklara Ziyaret

Bazı yolculukların gidişiyle dönüşü arasında ne çok fark vardır.
Gidiş yolunda gittiğin "sen" ile dönüş yolunda döndüğün "sen" bir değilsindir.

Geçtiğimiz gün korunmaya muhtaç çocukların bulunduğu bir çocuk vakıfına gittik.
Bir avuç insan ile çıkmıştık yola.Bu yolculuğa Gel-Oyna'nın kurucusu Şule'yi de davet etmenin uygun olacağını düşündüm.
Şule'ye oyuncak siparişlerimizi verdik ve onun da katılımı ile yola çıktık.

Amacımız çocuklarla sohbet etmek, oyun kurmak ve hep birlikte kısıtlı olan zaman dilimini eğlenceli geçirmekti.

Özellikle kimsesiz çocuk ya da yaşlı insanları ziyaret ederken bu ziyaretlerin sürdürülebilir olması konusunda maksimum hassasiyet göstermek gerekiyor.Bir kere ziyaret edilip sonu gelmediğinde hayal kırıklığı oluyor oradaki insanlar için.

Çok güzel bir yerdi gittiğimiz yer.
Sınıfları gezdik, ahşap ağırlıklı oyuncaklar vardı.
Sınıftaki materyaller çok güzeldi.
Her aktiviteye bir alan yaratılmıştı.
Müzik köşesi, kukla köşesi, boyama köşesi...

Tanıştık güzel, minik yüreklerle.
Yanımızda götürdüğümüz oyuncaklarla oynamaya gelmişti sıra.
Topaçları aldık, çevirdik birlikte.
En uzağa kim atacak? En çok kimin topacı dönecek?
Boyadık sonra topaçları.
Rengarenk döndüler...



Bir minik yüreğin de ayağı kırıktı.
Hiç aldırmadan, bütün oyuna dahil oldu.
Oyun, her yaştan insan için çok önemli.
Oyun biterse, hayat biter! Öyle değil mi?


Topaçlar rengarenk dönerken kalbimde kocaman, karanlık bir boşluk hissettim.
Utandım...
32 yaşındayım ben ve hayatımda ilk kez ziyaret ediyorum korunmaya muhtaç çocukları.
Üzülürüm, yüreğim dayanmaz, ağlarım orada diye hep erteledim bu gitmeleri.
Maddi olarak verilen desteğin yeterli olmadığını adımımı o köyden içeriye attığımda anladım.

O çocukların fiziki olarak sana, senin enerjine, senin kurduğun oyunlara ve senin elinin sıcaklığına ihtiyacı var.Gidip görünce daha iyi anlıyorsun.
32 yıl geç mi? Hiç bir şey için geç değildir!


Soma küpleriyle oynadılar.
Kim küp haline getirecek?
Ya da sen nasıl bir şekil yapacaksın? Bu hangi harfe benziyor, benzettiğin harf ile başlayan hangi kelimeler var?diyerek oynadık.
Ucu açık oyunlar zekayı geliştiriyor, ahşap olduğu için negatif enerjiyi alıyor.


Bir minik el avucumun içindeydi yokuştan aşağı inerken.
Birden bire elimi kendisine çekti ve öptü.
Kalbim güm güm.Gözlerime yalvarıyorum, şimdi değil, sakın bırakma o göz yaşlarını diye.
Avucumun içinde daha sıkı sardım elini.
Bu karşılıksız bir sevgiydi.
Melek'ti o.


Çekmeli&çizmeli bir oyun oynadık.
Ucunda kalem olan ahşap bir topacı uzantılarından iple bağladık ve herkes bir ucundan çekti.Bu çekişlerden anlamlı bir resim yapmaya çalıştık.
Birlikte oyun oynamayı ve birbirine güveni destekleyen bir oyun.


Resimler çizdik, boyamalar yaptık, hikayeler anlattık.
Ablaaaa ben resim yapmak istiyorum dedi, peki dedim, bir kağıt kalem aldık ve çizmeye başladık.
Küçüklükten beri yaptığım eğlenceli bir şekili çizdim.
Minik elleriyle boyadı.
Adını ne koyalım dedi.
Sen koy dedim, hayır olmaz sen koy dedi.
Peki pembişko olsun dedim.
Adını yazdık altına.



Günü kapatırken yeni öğrendiğim "mini minnacık örümcek" şarkısını söyleyelim dedim.

Kızım için çocuk şarkıları öğreniyorum.
Internetten şarkılar buluyorum, şarkı sözlerine uygun olarak hareketlerle çalışıyorum.
Ezberleyince, müsamereye çıkan çocuklar gibi evde sahne alıp kızıma söylüyorum.Bir kaç tekrardan sonra hareketlere katılıyor.En mutlu anlarımdan biri olarak anılar rafında yerini alıyor bu kareler.

Bir minik güzelliğe hareketlerini yaparak bu şarkıyı söyledim.
Çok eğlendi, bi' daha dedi.
Bi' daha söyledim, ve sanırım 9'u buldu.
Şarkıyı ezberlemişti artık.
Birlikte gittiğimiz arkadaş grubuma "hadi bizim şovumuzu izleyin" dedim ve birlikte söylemeye başladık minik arkadaşımla.
Şarkı bittikten sonra "sen gitme" dedi.

"Gitmem lazım, çünkü çalışmam gerekiyor, burası ne harika, keşke ben de burada kalıp seninle daha fazla oynayabilseydim" dedim.
"Bu şarkıyı unutma, bir daha ki sefere başka şarkı öğretirim sana" diye ekledim.

Ayrıldık, dönüş yolunda herkes suskunluğa büründü.
Hayat böyleydi işte; birilerinin tek derdi oje rengini kıyafetine uydurmak iken, birileri böyle boşlukta yaşıyordu.

Ne kadar yokluk içinde olursa olsun, bir çocuğun anne&baba sevgisi ile büyümesinin ne kadar değerli olduğunu düşündüm.
Bi tek annem&babam olsun, bana bi' şey olmaz!
Çocuklara o köyde çok güzel bakılıyor, maddi olarak hiç bir eksikleri yok.
Tek eksikleri sevgi.
Anne&baba sevgisi.Bulamadıkları noktada da senin şefkatine ihtiyaç duyuyorlar.

Uzun süredir daha az tüketmeye başladım.
Kızıma tonlarca alışveriş yapmıyorum.
Zaten genellikle kuzenlerinden gelen 2.el kıyafetlerle büyüdü.
Buna rağmen daha azı ile de yaşamak mümkün diyorsun daha farklı hayatları gördüğünde.
Bu dengesizlik öldürüyor beni.
Çocuklar, çocuklar, çocuklar...
Onlar hayatta ki en güzel şeyleri haketmiyorlar mı?  ... ve eşitliği elbette!

Hiç bir şey için geç değil.
Bundan sonra onların büyülü dünyası ile daha fazla vakit geçireceğim.Söz uçar, yazı kalır.Kendime sözüm olsun bu!
Canım ülkemde bireysel olarak sosyal sorumluluk projesi için çalışan o kadar az tanıdığım var ki...

Birilerinin hayatına dokunarak yaşamak kadar değerli bir şey yok bence.
Sizde nasıl durumlar? Sorun kendinize, cevap içinizi darlamıyorsa doğru yoldasınız demektir.

Içimizdeki oyunu hiç kaybetmemek dileği ile,

Sevgiyle,
dinamikanne








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder