13 Şubat 2014 Perşembe

Hastane Odası Anıları I Geleneksel Aile Yemeğimiz :Ciğer

Ben 2007 yılında 19 Mart'ta bir rahatsızlık geçirmiştim.
Pnömötörax.Nam-ı diğer PX.
Türkçesi;ciğerim sönmüştü ve nefes alamıyordum.
Ciğerin üzerindeki baloncuklar patlamıştı ve içeriye hava dolmuştu, bu havayı dışarı çıkartmak gerekiyordu diren yardımı ile.

20 gün kadar hastanede kaldım.Bir sürü yol denendi iyileşebilmem için.
En sonunda "canlı ameliyat" dedikleri "tetra operasyonu" yapılmıştı.
Evet gerçekten de canlı ameliyattı bu...
Sonrasında her 19 Mart'ta bir şükrediş yemeği olarak ciğer yiyecektik.
Ailemizin geleneksel yıllık yemeği:)

O dönemde en çok damar yoluna girilen "kelebek" i bulana şükrettim.
Böylece sürekli delinmek zorunda değil kollarınız.
Bir kere giriliyor, 3 gün sonra değişiyor damar yolu.
Tüm ilaçları da buradan alıyorsun.
Hep söylerim, kim bulduysa çok mutlu olsun!

Hastane odasının olmazsa olmazı komşuculuktur.
Koridorda yürüyüş yaparken yan odada kimler var, onlarla tanışırsın.
Kimin daha çok derdi var, anlatırsın da anlatırsın.
Anlattıkça hafiflersin.
Eğer onların durumu seninkinden daha kötüyse çok üzülürsün ve şifalar dilersin ve içten içe de şükredersin haline.
Senin durumun onlardan kötüyse kendini kıdemli hissedersin.
Hayat koçu gibi tavsiyelerde bulunursun.
O anılar hayatın boyunca kalır seninle.

Benim pnömötorax geçirdiğim günlerde yan odada bir teyze vardı.
Öyle tatlıydı ki...
Frankofon bir teyzeydi.
Oğlu vardı bir tane, Paris'te yaşıyordu, konsolostu.
O gelecek Paris'ten onu bekliyorum diyordu.
Solunum problemi vardı.
Özel hastanede olmamıza rağmen, başında dışardan hizmet aldığı özel hemşireler bekliyordu.
Aslında durumu gayet iyi gözüküyordu.
Kadın hastane hastane geziyormuş meğer.
Onun odasına sohbete gittiğimde; buranın yemekleri çok güzel, geçen sefer şu hastanede kaldım hiç güzel değildi diye anlatıyordu.
Başka bir hastaneden de "oranın da doktorları çok iyi" diğer bir hastaneden "oranın manzarası harika" diye ekliyordu.
Sabahları kalkar kalkmaz, ileri yaşına rağmen; saçlarını fönlerdi, kırmızı rujunu sürerdi, koridora çok şık gecelik&sabahlık ile çıkardı...

Oğlu geldi ve onlar çıktılar.Ben kaldım hastanede...
Yan oda bomboş kalır, bu odanın yeni hikayesi kim olacak diye düşünürsün o boşluk hissi ile...

Sonra Adapazarı'ndan bir teyze geldi.
Yine solunum problemi...
Orta halli, tonton mu tonton bir teyze.
Onunla da çok güzel sohbetler ettik.
Oksijen tüpüne bağlı kaldı bir kaç gün.
Ertesi gün koridordan odasına baktığımda bomboştu.
Teyze çıktı mı bana veda etmeden gitmez o dedim hemşire hanımlara.
Çıkmadı, ex oldu dediler.
Yani?
Öldü...
Ben kendime gelemedim.
Gitmişti teyze, bir önceki gece koridorda yürürken, odasına doğru el salladığım teyze gidivermişti sonsuzluğa...

İşte hastane odasının en acı yanı budur.
Komşun gidivermiştir.
Ve kimse senin o psikolojide yaşadığın duyguları anlayamaz.
Doktorlar, hemşireler o kadar alışmıştır ki...
Ex oldu derler.
Pardon o ne demek dersin.
Çok basitçe öldü yani...

Dışardan arkadaşlar, eş-dost gelir ziyarete.
İçin gider şıkır şıkır giyinmişlerse...
Sen her gün pijamalarla vakit geçirirken, bir de bahar gelmişse cıvıl cıvıl o zaman özenirsin mini eteklere, rengarenk kıyafetlere...
Ben de iyileşeyim, ben de giyineceğim, çıkıp gezeceğim dersin bir çocuk gibi...

Hastaneye fazla yerleşmek istemezsin, zaten çıkacağım ben diye düşünürsün.
Her geçen gün orada daha fazla kalman gerektiğin fikrine alıştıysan yavaş yavaş yerleşmeye başlarsın.
İsteme istemeye...
Düzen kuruluvermiştir...
Hangi çekmecede ne var, bellidir artık.

En güzel duygu kurtulmak duygusudur.
Oradan kurtulmak.
Sağlığına kavuşarsak elbette.
Çıkacağın belliyse sevincini  komşularına belli etmemeye çalışırsın.
Kapıdan çıktığın anda ağrılarına rağmen sokak ortasında göbek atasın gelir...
Biz bir önceki gece odada kahve içip, fal bile baktırmıştık orada iyi fal bakan bir hasta bakıcıya.

Yarın çıkıyor muyum dersin, gece sevinçten uyuyamazsın.
Bitmiştir çünkü artık.En büyük acılar sonlanmıştır.
Çünkü; çıkmak demek = iyileşme seviyesine gelmektir.

Nasıl oldu diye soranlara bir kaç yıl hep bu acıyı anlattım, anlattıkça hafifledim.
"Canlı ameliyatta; direnden direk ciğere bir madde veriliyor; kezzap gibi yakıcı, zamk gibi yapıştırıcı bir madde.
Bu maddeyi veriyorlar ve 2 saat boyunca seni sağa&sola çeviriyorlar ve ciğere nüfuz ediyor ve ciğer yapışıyor."

Yıllar sonra biriyle tanıştım.
O da pnömötörax geçirmişti. Daha da fenası benim gibi canlı ameliyat yaşamıştı.
Ciğer kardeş olduk onunla.
Kimse ama kimse bu acının ne demek olduğunu bilemez.
Yalnızca yaşayan bilir derler ya, işte öyle...

Kapandı artık, bu konuyu kapattım, artık tamamen iyiyim.
Önceden bir şey hissettiğimde acilde alırdık soluğu, ciğer filmi çektirirdik.
Herkes gergin beklerdi sonucun çıkmasını.
Bir şey yok dediklerinde yeniden doğardım.

Hatta o kadar iyiyim ki son yıllarda tamamen doğal doğum yapmış biri olarak bu defteri kapattım.
Haydi geçmiş olsun...

Bir de canım kızım, eve geldiğimde kendi başına, yardımsız yürüdü.
İşte yeniden doğmak diye, buna derim ben!

Güzel, bol oksijenli günlere,
Sevgiyle,
dinamikanne






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder